Menü

İzmir'de Güneş Batarken…


19 Haziran 2004 - Zeynep Oral -

İzmir'de güneş tam denizin ortasına batar.
Ufuk çizgisinin üzerinde, yusyuvarlak kızıl bir çember, milim milim sulara gömülür. O kadar güzeldir ki, insanın ağlayası gelir…

İzmir'de büyüyen çocuklar bilir ki, güneş tam batarken, o kızıl çemberin son noktası gözden kaybolurken , bir dilek tutulursa o dilek mutlak gerçekleşir…

Çocukken ben de inanırdım buna.

Geçen yıl bir Eylül akşamı, tam güneş batmak üzereyken Üçkuyular İskelesinden "Bergama" vapuruna binmiştim. İzmir'in en eski gemisi , onarıldıktan sonra bir kuğudan farksız, İzmir Körfezindeki ilk seferine çıkıyordu. Ev sahibi Ahmet Priştina'ydı.

Suları yara yara ilerlerken , güneş alçaldı, ufuk çizgisinin altında kaybolmaya başladı, en sona kalan minicik kızıl nokta denizde tam kaybolurken, artık çocuk değildim ama olsun, yine de dileğimi tuttum… Yeryüzü savaştaydı, dünya sınıfta kalmıştı ama ben, İzmir'in geçirdiği müthiş değişimle öylesine etkilenmiştim ki, şu dileği tuttum

Ülkemin her kentinde, kent kültürü bilincine sahip çıkılsın; ülkemin her kentinde Ahmet Priştina gibi bir insan, Belediye Başkanı olsun…

                          x x x

Şok geçtikten sonra, acısı daha da ağır basıyor. İnsanın içi acıyor. Sanki hiç dinmeyecek bir acı…

İnsanın içini en çok acıtan ölümün zamansızlığı mı? Ölenin olağanüstü kişiliği ve yetenekleri mi? Yarım kalan "mucize " mi? Yoksa yerinin doldurulamayacağını bilmek mi?

Günlerdir, Ahmet Priştina'yla ilgili yazılanları okuyorum. Göz yaşlarımı tutamıyorum. Son yolculuğunda onu alkışlayanların elleri, gözümün önünde birer beyaz güvercin olup kanatlanıyor, ona bu yolcukta eşlik etmek için...

Fotoğraflarına bakıyorum, o aydınlık bakışının her zamanki gibi geleceğe işaret ettiğini görüyorum, bundan sonra da bizi etkileyeceğini hissediyorum…

Farkında olmadan, kendimi Ahmet Priştina'yla konuşurken yakalıyorum…

İşte İzmir Fuar'ının içindeki Kültür Merkezi'nin açılışındayız… Antik Efes Tiyatrosundayız, Fazıl Say'ın "Nazım" oratoryosunu dinlemişiz biraz önce… Ya da "Bergama" Vapurunun yeni seferinde…Kordon boyunda bir edebiyat sohbetinde… Ya da Nazım Hikmet Vakfı'ndan telefonla imdat çağrılarımızı yanıtlıyor…

Yapılması gerekenler için, önce kendi seferber oluyor …
Ben ne yapabilirim ? Biz ne yapabiliriz? Birlikte ne yapabiliriz? Hep bunu kovalıyor…

                          x x x

İzmir 'de "Priştina Mücizesi" diye bir şey yaşandı. Bu mucize, kent bilinciyle, "kentli olmak" bilinciyle , kültür ve sanatın zenginliğiyle, çağdaşlığın ışığıyla bütünlendi.

Tüm gerçekleştirdiklerini bu köşeye sığdıramam…
Yaptıklarının gerisindeki aydın, demokrat, ilerici, aydınlık kişiliğinin bendeki birkaç izdüşümü:

Düşünce üretmesi… Tartışarak, danışarak, değerlendirerek, farklı görüşlere kulak vererek, "ötekine" saygı duyarak düşünce üretmesi… Düşünceyi yaşama geçirmesi, uygulaması…

Düşüncesiyle sözü, sözüyle eylemi bir kılması…

                          x x x

"Bir kentin tarihsel geçmişini bilmek , o kentin bugünü ve geleceği hakkında alınacak kararların rastlantılara bırakılmaması anlamını taşımaktadır. İzmir'in geleceğinin, rastlantıyla alınmış kararlar bağlamında şekillenmesini istemiyorsak ; yaşadığı kenti benimsemiş ve güçlü bir aidiyet duygusu geliştirebilmiş İzmirlilerin sayısının arttırılması uğurunda çaba harcamak, kaçınılmaz bir görev haline gelmektedir. " diyordu.

Kent bilincini biledi. Aşık olduğu kentinin geçmişten gelen değerlerine sahip çıkarken, kentin geleceğini hazırlıyordu.

Kent kültürünü belli bir kitlenin değil, ona sahip olmak isteyen herkesin kıldı.

Uygar yaşam koşullarının, göçebelikten gelen alışkanlıklarla ve değerlerle değil, ancak kent bilinciyle, kentli olma bilinciyle sağlanabileceğini biliyordu.

İzmir'in toplumsal belleğini ortaya koyan, İzmir'le ilgili onca eşsiz yayın , çağdaş bir kent kültürünün yerleşmesini sağlayacak bir söylemi oluşturmak için eşsiz bir hazine oldu.

İzmir'in doğasına saygılıydı. Kentin ekolojik dengesini önemsedi.

Ama en önemlisi : Bütün bunları yaparken… en çok, en çok insana saygılıydı. Sevgiden kaynaklanan bir saygıydı bu.

                          x x x

Güneş iyice alçaldı. Güneş, tam da ufuk çizgisinde, denize iyice yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı... Kırmızı kocaman bir çember sulara giriyor…

Hayır, bu kez güneş batarken bir dilekte bulunmadım, sadece ağladım… O kadar güzeldi ki…

Sonra bir de baktım, İzmir'in göz kırpan tüm ışıklarının ortasında bir yerdeyim.

Eğer bir dilek tutma gücüm olsaydı, Ahmet Priştina'nın yaktığı ışıkların sürmesini dileyebilirdim ancak…




19 Haziran 2004

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.