İstanbul'da Erguvan Zamanı hiç bitmesin.
16 Mayıs 2004 - Zeynep Oral -
Aya İrini Müzesindeyim. Çağdaş İngiliz besteci John Tavener'in daha önce hiç hiç duymadığım bir eserini dinliyorum. . Hem çok tanıdık geliyor, hem çok yabancı…Tanıdık gelmesi Bizans makamlarını temel almasından olsa gerek. Yabancılığı çözümlemeye çalışıyorum. Kah Rafael Wallfisch'in viyolonsel solosunun peşine takılıyorum, kah Akbank Oda Orkestrası'nın…
Hayır, hayır, asıl peşine takıldığım, yüreğimle kenetlendiğim Şef Cam Mansur'un elleri. Gözlerimi ayıramıyorum ellerinden. Boşlukta müziği yoğuruyor elleriyle, biçimlendiriyor, yoğunlaştırıyor, yeniden var ediyor…Sonra o uçuşan parmaklar , müziği yakalayıp, avuçlarıyla bize sunuyor…
İstanbul'da Erguvan Zamanı… Cem Mansur'un Akbank'la düzenlediği beş günlük festivalin adı bu. Onun deyişiyle "İstanbullu kimliğimizin, müzik yoluyla sorgulandığı etkinliklerden biri". Daha önceki "Bach, Caz ve Lale Devri", "Alla Turca", "1789, Akl-ı Selim'in Müziği", "At -Nağmeler"den sonra, yine harika bir buluşla örüyor kozasını : Doğu batı ekseninde, Bizans ile Osmanlı müziği, gelenekleri ve mimarisi bütünlüğünde, inanç dünyasıyla bilgi çağındaki çağdaş arayışları birleştiren bir programla, uygarlıkların (belki de uygarlığın demeliyim) devamlılığını, ve bu devamlılıktan en büyük payı almış olan İstanbul'un sürekliliğini vurguluyor ve ispatlıyor…
X
(Ben deli miyim! Neler yazıyorum, nelerle uğraşıyorum... Bunlardan söz , etmeye, şu yukarıda belirttim konserden tat almaya hakkım var mı!
Şu yazıyı yazdığım gün tüm gazeteler, Meclis'te uyuyanların fotoğraflarıyla doluydu. Laik eğitim yerine dini eğitimi yerleştirmek, İmam Hatiplilerin önünü açmak,bunları üniversitelere ve kilit noktalara yerleştirmek , bu toplumu dönüştürmek yolunda yasa tasarısı için bütün gece çalışmışlardı. Adım adım ülkeyi kendi ideolojileri doğrultusunda karanlığa götürmenin fotoğrafıydı o Meclis sıralarına düşmüş uyuklayan kafalar!)
X
"İstanbul'da Erguvan zamanı", bu akşam Kudsi Erguner ve topluluğu, Türkiye ve Yunanistan'dan sanatçılarla, Türkçe ve Rumca şarkılarla, "İstanbul'u Dinliyorum" başlıklı konserle sona erecek.
Ben "Namus Cinayetleri ve Medya" konulu bir konuşma yapmaya Stocholm'e gittiğimden, konseri dinleyemiyeceğim. Ama Kudsi'nin müziğini, ney'ini ve söylediklerini içimde taşıyorum ve çoğaltıyorum.
Kudsi Erguner eski İstanbul müziklerini dinsel ya da din dışı diye ayırmaya karşı. Bu ayırımı yapay buluyor. İstanbul türküsü diye bilinen bir çok türkünün Ladino dilinde ya da Rumca versiyonda ilahiye dönüştüğüne işaret ediyor. "Taverna ile kilise, meyhane ile cami müzikleri soyut olarak ele alındıklarında aradaki estetiğin ve zevkin birbirine ne kadar yakın oldukları görülür... Şiirlerdeki soyut sevgili, kilise ve tekkelerde ilahi aşk, özel hayatta ve eğlencede ise somut sevgili olarak algılanmıştır. İstanbul halkının müziği, çoğu kez melodilerde ortak, sözlerde farklıdır ve nağmelerinin zenginliği, bu kentin güzelliği , zerafeti ve büyüsüyle doğru orantılıdır" diyor.
Türkçe ve Rumca şarkılar… Belki de yeryüzünün en müzikal işki dile sarmaş dolaş olacak bu gece…
X
(İçim acıyor… Düşünün ki, öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, komşu ülkenin Başbakanı, bizim Başbakanın eşini uğurlarken, iki yanağından öptü diye, ya da öpemedi de dokundu diye olay oluyor! Fotoğraf sansürlenmeye çalışılıyor. Başbakan eşinin "bir şey olmadı" çırpınışları ; "Olsaydı Tayip Bey buna müsaade eder miydi, yanımdaydı kendisi…" açıklamaları ne kadar içler acısı, ne kadar zavallı! İnsanın tüylerini ürpertiyor!
Diplomatlar önceden herkesi uyarıyormuş: Türkler geliyor! Erkekseniz kadınlara, kadınsanız erkeklere zinhar elinizi uzatmayın, el sıkışmayın! )
X
İstanbul'da Erguvan zamanı… Daha konser alanına Aya İrini'ye girdiğim an , o taş duvarlardaki dev boyutlu, özenle aydınlatılmış fotoğraflarla büyülendim. Bizans ve Osmanlı ustaların, sanatçıların, kente kazandırdıkları eşsiz eserlerin ayrıntıları, Ali Konyalı'nın , artı değer niteliğindeki fotoğraflarından yansıyordu. Fotoğraflar, bu eşsiz mekana farklı boyutlar , farklı derinlikler katıyordu. Minicik bir ayrıntının, örneğin bir fresk, mozaik, ikon ya da minyatürden alınmış bir detayın birkaç kat büyütülmüş sureti, hem bizim bakışımızı, hem de baktığımız mekanı dönüştürüyordu.
İki imparatorluğun adsız sanatçılarına müthiş bir sarılmaydı Ali Konyalı'nın sergisi. Ve bu sanatçıların geride bıraktıkları eserler nedeniyle "İstanbul'da Erguvan Zamanı"nın hiç bitmeyeceğini vurguluyordu.
İstanbul'da erguvan zamanı hiç bitmesin istiyorum. Aydınlık, uygar, yaratıcı, duyarlı dünyanın hep bir parçası olmak…
(Şu parantezleri nasıl atsam ki kafamdan! Hiç bu parantezlerle aydınlık dünyanın bir parçası olunabilir mi…)
16 Mayıs 2004
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler