Menü

İstanbul… Sanat… Kültür…


25 Şubat 2006 - Zeynep Oral -

“İstanbul 2010” projesi, yani İstanbul’un 2010’da Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi için girişimler, çalışmalar, projeler, birkaç gün önce Brüksel’de Avrupa Parlamentosundaki bir basın toplantısı ve resepsiyonla ,  üye ülkelere sunuldu.  “Tek kişilik orkestra” ya da “büyücü” diye nitelediğim Burhan Öçal sunuma müziğiyle katıldı. 

Midye deyip geçmeyin… Kapandı mı, yeryüzünün en sessiz, en ketum, en içine dönük mahluku, ama bir de açıldı mı dünya nimetlerini  önünüze sunuveren bir cevher, kemikleri güçlendiren eşsiz bir sağlık büyücüsü… Midye aynı zamanda Belçika’nın simgesi…  Büyük Şarlman’dan tutun Jul Sezar’a  bin bir çeşidini yemek için millet yüzyıllardır Brüksel’e taşınıp duruyor.  Brüksel’deki Doğa Bilimleri Müzesi’nde , midyenin serüvenini  izleyebiliyorsunuz…

Brüksel’de yabancıların da bulunduğu yemekte, midyeleri yedikten sonra, masanın ortasında duran , midye kabuklarını koymaya yarayan üç koca boş teneke kabını , Burhan Öçal önüne çekti ve başladı parmaklarını üzerlerinde gezdirmeye…  Bu adam bir büyücü… Bu adam tek kişilik bir orkestra… Üç teneke kap ve on parmak ve kocaman bir yürekten,  muhteşem bir senfoni çıktı! Olağanüstü teknik ve sonsuz damıtılmış birikimden çıkan müzik üç günlük Brüksel yolculuğunda beni hiç terk etmeyecekti… Avrupa Parlamento’sundaki resepsiyonda , bu kez darbukasıyla bir müzik ziyafeti çekecekti…

Hayır, Brüksel’e midyenin izini sürmek için gitmedim. “İstanbul 2010” projesi, yani İstanbul’un 2010’da Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi için girişimleri, çalışmaları, basın toplantısını izlemek için gittim.   “İstanbul 2010 Girişim Grubu” başkanı Egemen Bağış, Genel Koordinatörü Nuri Çolakoğlu ve AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Joost Lagendisk ‘in basın toplantısını daha önce (23 Şubat- Cumhuriyet) yazdığımdan yeniden ona dönmeyeceğim.

Bugün vurgulamak istediğim, 35 yıldır bu mesleğe girdim gireli vurgulamaya  çalıştığımdan farklı bir şey değil:  Eğer bir ülkenin, bir toplumun yeryüzünde saygın bir yer edinmesini istiyorsanız, bunun yolu kültürden sanattan geçiyor. Geç de olsa bugün bunu idrak etmiş durumdayız.  Ve eğer bugün  yeryüzünün en muhteşem , en birikimli, en dinamik  metropollerinden İstanbul’u , “Avrupa Kültür Başkenti” seçtirmek için  sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler , hükümet, iktidar  ve muhalefet  işbirliği kararı almış, güç birliği yapıyorsa  bu bile önemli bir adım…

Hani şunu bile ekleyebilirim: Elbet, bu seçimden galip çıkmayı, herkesten çok ben istiyorum ama,sonuç önemli değil, İstanbul seçilmese de olur diyebilirim.  Önemli olan bu süreç, bu süreci nasıl yaşayacağımız, bu süreçte neler gerçekleştireceğimiz…
Joos Lagendijk’in dediği gibi, rakip kentlerin, İstanbul’un yanında hiçbir şansları yok, ancak  bu süreçte , Hamas ziyaretini eleştiren gazetecilere savaş açılırsa; “ Kurtlar Vadisi-Irak”  filmine eleştirel yaklaşan gazeteci televizyondaki işinden kovulursa; yeni bir “zina” söylemi çıkıverirse  (örnekleri dilediğiniz gibi çoğaltabilirsiniz)  unutun bu işi…

Kültür Yolları
Brüksel’de Avrupa Parlamentosu üyeleriyle konuşurken  dikkatimi çeken, onları heyecanlandıran projelerle beni heyecanlandıran projelerin  aynı  olmasıydı. Ne mi bu projeler? Nuri Çolakoğlu, basın toplantısında kısaca açıklamıştı:  İstanbul’u  dünden bugüne dünya kültür  yollarının merkezine oluşturan yollar, iz sürmeler, buluşmalar ve kesişmeler… Hemen özetliyeyim:

Piri Reis’in izinde: 2007’de Akdeniz uygarlığını buluşturan proje: Piri Reis’in “Kitab-i Bahriye” de an ortaya koyduğu yolculuk ,  gemiyle  Barselona’dan başlayıp Fransa, İtalya , Yunanistan  limanlarından geçerek İstanbul’da sona erecek. Her limanda uluslar arası sanatçılarla Akdeniz Geneleneksel dans ve müzik festivali… 
Marco Polo’nun  İzinde:   2008 Yılında  Çin’den başlayıp Anadolu’da sona erecek , İpek yolunu takip eden  bir yolculuk… Kervana yazarlar, fotoğraf sanatçıları ve müzikçiler eşlik edecek, “ Küreselleşme öncesi ve sonrasında Asya kültürleri” konferanslarıyla bütünlenecek.

Jules Verne’in izinde: Jules Verne’in bir öyküsünden yola çıkarak hazırlanan 2009 yaz ayları için öngörülen proje: ( Boğazın bir yanından öteki yanına geçerken şart koşulan vergiyi ödememek için tüm Karadeniz’i dolaşan Keraban’ın öyküsü…) Bu yolculukta   Karadeniz’in güney ve kuzey limanlarına uğrayacak gemi, “Karadeniz Dans ve Müzik Festibvali’nın yanı sıra  müzikçiler ve dansçıların yanı sıra  “Sovyet Sonrası Sanat ve Teopi” konferansına ev sahipliği yapacak

Franz Liszt’in izinde : 2010 Yılında  Tuna nehri boyunca Almanya’dan başlayıp, Macaristan’dan geçerek, İstanbul’a ulaşacak bu yolculuk , dans ve müziğin yanı sıra  Avrupa Türkiye ilişkilerini  kültürel birçok alanda  masaya yatıracak  sayısız alt etkinlik içeriyor.  Bu projenin en akıllı yanı aynı zamanda  2010 Avrupa Başkenti seçilmeye aday tüm kentlere  bir defne dalı uzatması ,  gelin birlikte bu olayı yüceltelim, işbirliği yapalım demesi…
Nasıl heyecan verici değil mi!

“Midye gibisin kardeşim”
“Akrep gibisin kardeşim, / korkak bir karanlık içindesin akrep gibi. / Serçe gibisin kardeşim, / serçenin telaşı içindesin. /Midye gibisin kardeşim, /midye gibi kapalı, rahat. /Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim. “ diyordu Nazım Hikmet.
Şimdi , akrep, serçe, yanardağı ya da midye olmak zamanı değil. Şimdi, dünyayla sanat ve kültür aracılığıyla buluşma zamanı…  Eğer başkaları için değil, kendimiz için  bu kentin, bu ülkenin saygınlığına önem veriyorsak , ilk kez gerçekleşen STK, yerel yönetim, merkezi yönetim işbirliğinden yararlanmamız gerek… İstanbul’u “geri kalmışlığından” kurtarmak için eşsiz bir fırsat… Kültür ve sanatın yaşamı nasıl dönüştürebileceğini göstermek için büyük bir umut…
Önümüzdeki 14 Mart’ta Seçiciler Kurulu Avrupa Kültür Başkenti aday kentlerle ilgili raporunu sonuçlandırıp, AB üyelerine verecek. Sonuç ne olursa olsun  yeni düşüncelere açık, kamu yönetimleriyle  farklı alanlarda uzmanlaşmış STK’ların   birbirlerini etkileyerek  yeni vizyonlar geliştirmeleri, politika üretmeleri, yeni finans kaynakları yaratmaları çok önemli…

Örneğin Nuri Çolakoğlu’nun finans yaratmakta bir önerisi var:  İstanbul’da her litre benzinden bir kuruş fazla almak.  Hesaplamış, 2010’a dek 160 milyon Euro’luk bir fon  sağlanabilirmiş bu yolla. İlginç! Gerçekleşebilir mi acaba?
Evet, şimdi midye gibi kapanma değil, açılıp, elimizdeki  nimetlerden yararlanma zamanı! Sanatsal ve kültürel birikimimizle, yaratıcılığımızla, üretimimizle!

25 Şubat 2006- Cumhuriyet

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.