Irak Dünya Mahkemesi:Vicdanın Sesi…
25 Haziran 2005 - Zeynep Oral -
“Suçları unutmamalı, kayıtlarını muhafaza etmeliyiz. Suçluların ilk işi bunları yok etmektir zaten. Çünkü bu efendiler yalnızca masumları katletmezler, hafızayı da maktul ederler. Yeni dünya tiranlığına karşı yükselen muhalefete ilham vermesi için bu kayıtların tutulması şart. Bu aşırı silahlanmış tiranlar askeri ya da ekonomik her savaşı kazanabilirler, ama kaybettikleri bir savaş var ki, ismine kendileri ‘İletişim Savaşı’ diyorlar. Dünya kamuoyunun desteğini kazanamıyorlar. Gitgide daha çok insan HAYIR diyor. Sonuçta bu yenilgileri tiranlıklarının sonu olacak. Ama bu son daha kaç trajedi, istila ve felaketten sonra gelecek? Daha ne kadar yoksullaştıracaklar bizi?
İşte kayıt tutmanın , muhafaza etmenin, hatırlamanın aciliyeti bundandır. İşledikleri suçlar unutulmayacak, her kıtada ağızdan ağza dolaşacak. Her geçen gün daha çok insan HAYIR diyecek. Çünkü bugün korumaya niyetli olduğumuz ve sevdiğimiz her şeye EVET demenin tek ön koşulu bu.”
Bir süreç
Önceki akşam, o rengarenk yüzlerce insanı incelerken, John Berger’in yukarıdaki sözlerini düşünüyordum.:
HAYIR diyorduk. Başka bir dünyanın , sürekli savaş halinin araç olarak benimsendiği emperyal düzenin egemen olmadığı bir dünyanın , mümkün olduğuna inanıyorduk. Kayıt tutuyorduk. Barışa karşı işlenen suçların, savaş suçlarının kaydını tutuyorduk. Irak’ta gerçekte neler olup bittiğini belgelerle ortaya koyuyorduk. Araştırıp saptıyorduk. Tanıklıkları dinliyorduk. Sesi duyulmayan kurbanların sesi oluyorduk. Belgeliyorduk. Anımsıyorduk. Unutulmasına engel oluyorduk. Uluslar arası kurumların suskunluğunu kırıyorduk!
Yalnız bugün ve şimdi burada değil… Bu bir süreçti.
Bu süreçte mekanımız dünyaydı. 2003 Yılının kasım ayında Londra’da tohumları atılan; sonra sırayla Mumbai, Japonya, Kopenhag, Brüksel, New York, Almanya, İstanbul, New York, Hiroşima, Stockholm, Güney Kore, Roma, Frankfurt, Roma, Lizbon, Cenova, İspanya, Tunus’daki oturumlarla süregelen ve şimdi , yarın akşam İstanbul’daki Nihai Oturum’la sona erecek olan “Irak Dünya Mahkemesi” nden söz ediyorum.
Önceki akşam, Darphane’nin avlusunda “Irak Dünya Mahkemesi“ açılışında tam önümde oturan simsiyah saçlı kadının beyaz başörtüsünde “Madres de Plaza de Mayo” yazıyordu. Arjantin’den kalkıp gelmişti. Onun hemen yanında Hintli yazar Arundhati Roy … Koreliler Darphanenin bir köşesini rengarenk afişlerle donatmışlardı… İngilizi , Amerikalısı, Hollandalısı, İskoç ve İrlandalısı, Tanzanya’dan, Japonya’dan Senegal’den , Kanada’dan ve Filipinlerden gelenler, farklı diller konuşuyor, ama birbirimize sarılarak anlaşabiliyorduk. Erkan Oğur ve İsmail Demircioğlu’nun türkülerine katılırken; Iraklı ut sanatçısı Omar Beşir’i dinlerken; Ayşe Tütüncü Piyano Perküsyon Grubu’yla çoğalırken, hepimiz Iraklıydık.
BM neye yarar?
Irak Dünya Mahkemesi başlamadan bir gün önce, Bilgi Üniversitesi’nde Turgut Tarhanlı’nın yönetimindeki “Irak Savaşı ve Birleşmiş Milletler Sisteminin Tıkanışı” başlıklı bir paneli izledim. Mahkeme İddia heyeti başkanı Richard Falk ve dört üyesi Hans von Sponeck, Denis Halliday, Nilufer Baghwat ve Jim Harding konuşmacıydılar.
İçlerinden Denis Halliday’i , Irak işgalinden hemen önce Bağdat’ta tanımıştım. Bombaları beklediğimiz o korkunç günlerde 34 yıl çalıştığı BM’den Irak’a karşı ambargoyu protesto ederek istifa etmiş biri olarak, uluslar arası kurumları uyarmaya çalışıyordu. İstanbul’da yeniden karşılaştığımızda ilk söylediği şey şuydu: “Sonraki vahşeti dünya göremediği için o günler korkunç gelmişti bize… İşgal ve sonrasında yaşadıklarımız, o günlerdeki haykırışlarımızın duyulmamasındadır.”
Konuşmacıların hepsi, BM’nin İrak işgalinde , Irak’a açılan savaşta görevini yapmadığı konusunda birleşiyordu. ABD yalan söylemiş, sahte belgeler sunmuş, Irak’ın işgaline çok önceden karar verilmiş , uluslar arası hukuk çiğnenmiş ve BM bir araç olarak kullanılmıştı. Bunlar yalnız bugün değil, o günlerde de biliniyordu. Güvenlik konseyinin üç üyesi Çin, Rusya ve Fransa , savaş kararını sorgulayabilir, daha çok direnebilirdi…
Dünyadaki tüm silahların yüzde 85’ini Güvenlik Konseyindeki beş ülkesi tarafından sağladığı düşünülecek olursa, insanın içinden neden dirensin ki diye sormak geliyor!
Sponeck’den yüreğime yerleşen bir tümce: “Türkiye bile bu savaşı önlemek için BM’den daha çok çaba harcadı! Bunun için size müteşekkiriz!”
BM ve Güvenlik Konseyinin , Irak işgaline karşı insancıl, etik ve yasal bir tavır almaması BM sözleşmesini yok saymak ve uluslar arası vicdana ihanetti…
Ancak bütün bunlara karşın, konuşmacıların hiçbiri, BM’nin yok edilmesi gibi bir çılgınlığı savunmuyor. Tam tersine BM’nin demokratikleşmesi, tek kutuplu dünyada, süper güç emperyalist ABD’nin hegemonyasından çıkması gerekiyordu. BM jeopolitik örgütlenme yerine , uluslar arası hukuk ilkelerine dayanan bir yapıya kavuşturulmalıydı. Bu da ancak BM’ye halkın sesinin katılımıyla, Sivil Toplum Kuruluşlarının katılımıyla gerçekleşebilirdi.
Şimdi bunun yolları aranıyor ve aranacaktı.
Irak İşgaline karşı çıkan insanların aynı günlerde dünyanın 600 kentinde birden yaptıkları protesto yürüyüşlerini anımsayın. Az buz sayı değil. Dünyanın 600 kentinden söz ediyoruz!
O haykırışlar, ahlakın, vicdanın sesiydi. Yeryüzü adaleti ve hukuk yasalarının sesiydi. Yok sayıldı.
Şimdi , bu yok sayılana kulak verme zamanı…
Şimdi bu ahlak ve vicdan muhasebesinin en önemli adımı İstanbul’da gerçekleşirken, ben önce bu dev organizasyona emeği geçen herkesi kutlamak ve olağanüstü çabaları için teşekkür etmek istiyorum. Irak Dünya Mahkemesi tartışmalarına yarın devam edeceğim…
25 Haziran 2005- Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler