İdil Biret Konserine Saldırı
12 Temmuz 2009 - Zeynep Oral -
Sanki olacakları önceden görmüş gibiydim. İşte konser öncesinde yazdığım ve 12 Temmuzda Cumhuriyet’te yayınlanan yazım…
İnceliklere yer yok!
İki gün önceydi. Cuma günü . Vakit Gazetesi’nin birinci sayfasında “Bir ülke böyle yıkılır” manşetiyle çoooooook derin bir analiz (!)vardı. Kendilerince ülkenin nasıl yıkılacağına dair çeşitli örnekler toplamışlar sergiliyorlar... Doğrusu koskocaman İdil Biret adını görmesen, bakacağım ya da okuyacağım yoktu... Ancak siz de kabul edin ki, İdil Biret’in bu ülkeyi nasıl yıkacağını merak etmek için illaki klasik müzik meraklısı ya da İdil Biret hayranı olmak gerekmiyor. Ben de o merakla sarıldım bu “yıkım” haberine... Kullanılan “görsel malzeme”, tüm gazetelerde ilan olarak basılan dün akşamki konserin afişiydi. Gazete örnekleri bir araya getirirken “malum medya, bazı sanatçılar ve “Çağdaş Türkiye”yi oluşturmak isteyenler” hedef alınıyordu. İdil Biret’le alıp veremedikleri ne olabilir diye belleğimi yoklarken... “Mukaddes Avluda Şarap Küstahlığı” başlığı durumu aydınlattı. “Osmanlı’da cülus bahşişi törenlerinin ve askerlerin cepheye uğurlanmasının Kuran-ı Kerim okunarak yapıldığı Topkapı Sarayı Avlusunda caz konserı. ..” diye sürüyordu haber!(Evet evet caz!)
Cüppeli Ahmet Hoca çocukların oynadığı oyuncak bebekten tahrik olanlara seslenirse , eh Vakit Gazetesi de okurlarını İdil Biret’e karşı korumaya alır elbet!
Geçen Çarşamba Sabah Gazetesinin manşeti, keşke sonraki günlerde tüm gazetelerce ele alınsaydı... Sabah , Terörle Mücadele Kanunu kapsamında gözaltına alınan, tutuklanan çocukları manşete taşımıştı. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi , çeşitli eylem ve gösterilerde polise taş attıkları , slogan attıkları gerekçesiyle tutuklanıp yargılanan 18 yaşından küçüklere ilişkin Türkiye’yi soru yağmuruna tutuyordu.Onlara nasıl terörist damgası vuruluyordu? Bu çocukların hakları nelerdi? Vb...
Nicedir hem fiziksel hem psikolojik travma yaşayan bu çocuklara ilişkin bizler de ne zamandır sorular soruyoruz. Uzmanlar, bu koşullarda , en masum en saf çocuğun bile yetişkinlerle birlikte bu ağır koşullarda oradan çıktıklarında hiç ama hiçbir şanslar ı olmayacağını defalarca çıkladı ve hala açıklıyorlar. Ama dinleyen , duyan yok!
Umalım ki BM Çocuk Hakları komisyonu bir yanıt alabılsın!
Haftayı, bugünden geriye sarıyorum... Hrant Dink cinayetinin 10. duruşmasında İstanbul’da değildim. İzleyemedim. Ertesi gün duruşmanın ayrıntılarını okuduğumda kanım dondu.
İki yıl oldu . Davada her hangi bir ilerleme sağlandığına sahi siz inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum. Tek ilerleme olsa olsa bir tanığın dayanamayıp, sanıklara, sırıtan sanıklara “gülmeyin lan!” çıkışıydı.
Bu duruşmaları Kafka izleseydi, “Dava” romanını yazmış olmak belki de utanırdı. Bizim “Hrant Dink’i katletme davamız” ın yanında Kafka’nın “Dava”sı çok sıradan kalıyor.
Sevgili okurlar, oysa bugün için ne güzel niyetlerim vardı. Elimden düşürmediğim, zaten her sayısını heyecanla beklediğim Turgay Fişekçi’nin yönettiği “Sözcükler” dergisinden söz edecektim. Sizlerle Temmuz-Ağustos sayısındaki güzellikleri paylaşacaktım. Birbirinden değerli yazılar, şiirler, denemeler, çizgiler, renkler arasında Kemal Özer’in bir edebiyat gecesi anılarını paylaşacaktım. Cemal Süreya’nın efsane olmuş eseri “Üvercinka” yayınlandığında edebiyatçı dostların bir araya gelip kutlamaları...
O kutlamayı Kemal Özer’in kaleminden okurken kendi kendime insan olmaktan duyduğum sevinci yaşıyorum. İyi ki insanım, iyi ki bunu okuyorum, okuyup bu tadı alıyor, bu sevinci yaşayabiliyorum... Artık böyle inceliklere, örneğin edebiyata daha da çok zaman ayırmam gerek diyordum ki... Gördüğünüz gibi olmadı! “Sözcükler” dergisini zar zor yazının sonuna sıkıştırabildim... Çünkü bu hafta...
Cumhuriyet- 12 Temmuz 2009
Cuma günü Vakit Gazetesi’nin manşetten hedef gösterdikleri arasında İdil Biret konseri de vardı. Yukarıdaki yazıyı o gün yazmıştım. Benim anlamadığım ertesi gün yani Cumartesi günü, nasıl olur da bu durum ve Vakit Gazetesi tüm iletişim araçlarında kınanmaz, kıyamet kopmaz; nasıl olur da konser öncesi önlem alınmaz , güvenlik sağlanmaz! Bu tehditleri, bu hedef göstermeleri, bu gericiliği, bu yobaz rezilliği bunca kanıksadık mı? Bunca sıradanlaştırdık mı? Bunca aldırmaz mı olduk? Sivas Katliamı da böyle tehdit ve hedef göstermelerle başlamamış mıydı?
Yaşanan o korku dolu süreçten sonra beni en çok etkileyen İdil Biret’in azimli tavrı oldu. Konserin ertesi sabahı onunla konuştuğumda konserin çok iyi geçtiğini, olayların etkisiyle kendisini her zamankinden daha güçlü hissettiğini belirtiyor, “asla vazgeçmek yok, yola devam” diyordu. (Bu cümle salt müzik alanını değil, çağdaşlığın her alanını kapsıyordu kuşkusuz!) İdil Biret’in eşi Şefik Büyükyüksel’in de söylediklerini herkesle paylaşmak istiyorum. “O gözü dönmüş adamlar İdil’i kapıda tanısalardı neler olabilirdi, onu zar zor kaçırırken, size attığım mesajı daha nice tanıdığımız gazeteciye de attım, sizden başka kimse geri dönmedi. O korkunç anlarda ne kadar yalnızlaştığımızı gördük…”
Ne acı ne korkunç değil mi! Üzerinde düşünmemiz gerekmez mi!
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler