Hiç Sönmeyen Yıldız
13 Kasım 2015 - Zeynep Oral -
"Tiyatro Benim Hayatım"
Sözü hiç dolandırmadan söyleyeceğim: Dikmen Gürün'ün yazdığı "Tiyatro Benim Hayatım: Yıldız Kenter'in Hayat Hikayesi" (Yapı Kredi Yayınları) muhteşem bir eser. Elimden düşürmeden soluk soluğa okudum. Anımsayarak, gülümseyerek, öfkelenerek , eğlenerek, öğrenerek, şaşarak, üzülerek, sevinerek, kahrolarak okudum...
Dikmen Gürün'ün başarısı, Yıldız Kenter'in yaşam öyküsünü anlatırken duyguyla düşünce arasında; genelle özel olan arasında; bilimsel araştırmayla, edevbiyat tadı arasında kurduğu dengede... Gözleme, araştırmaya, Yıldız Kenter'le üç yıla yakın bir süre birlikte çalışmaya, Türkiye ve dünya tiyatrosuna ilişkin kültürel birikime, sayısız görüşmeye , farklı kaynaklara ulaşmaya, bilgiye, düşünceye, duyguya dayalı bir çalışma. Değerlendirme, yorumlama, sentezleme gücüyle taçlanan bir çalışma.
Türkiye'nin Tiyatro Halleri
Evet kitap titiz bir bir araştırmanın ürünü. Çocukluğundan günümüze Yıldız Kenter'in yaşamı : Çabası, var olma nedeni , tutkusu, aşkı, özel tiyatro serüveni, cesareti, cevresi Kenter Tiyatrosunun yenilikçiliği , (Pinter, Osborn, Wesker ) , yerli oyun öncülüğü (M.C.Anday, N.Cumalı, H. Sayın) , Çehov tutkusu , öğretmenliği bir "okul" oluşturması , o "Kenterler Okul"undan yetişen yüzlerce öğrenci...Kendi özel tiyatrolarını kurmak için o bina için verilen savaş, mücadele... Ulunay, Burhan Felek, Sabancı, Demirel, İnönü, Vehbi Koç...Aşklar, kavgalar, kıskançlıklar, dayanışmalar...Buluşmalar, dağılmalar... Düşler ve düşüşler... Dinmeyen heyecan... Müşfik Kenter, Şükran Güngör, Kamran Yüce ve daha niceleri... Ve hep " elini taşın altına koyan bir Yıldız Kenter"!
Yıldız Kenter'in hayat hikayesi, tiyatromuzun övünç kaynağı , eşsiz bir sanatçıyı ayrıntılarıyla tanıtmakla yetinmiyor ayni zamanda ülkenin son elli, atmış yıllık kültür yaşamına da ışık tutuyor. Sanat- Devlet ilişkisini de irdeliyor.
Dğnyanın başka bir ülkesinde olsa bugüne dek Yıldız Kenter heykelleri dikilmiş, okul kitaplarında ona sayfalar ayrılmış olurdu. Kenter Tiyatrosu ulusal ve evrensel bir kültür merkezi olurdu. Şimdiki gibi yokluğa,hiçliğe terk edilmezdi!
Alın okuyun kitabuı bana hak vereceksiniz... İşte tadımlık birkaç satır:
Alkışlar, Alkışlar
"Her şeyin kıymetini çok iyi bildik, çünkü her şeyimiz çok azdı, çok hesaplıydı. Yine de, elinden geldiğince, hiçbir şeyden mahrum etmedi annem bizi. Ders verdi, tercüman olarak çalıştı. Hiç durmadı. Ama annemin yanı sıra, bir çocuk olarak en fazla mesuliyeti de ben yükleniyordum. (…) Gün oldu komşu evlere bile gittim temizlik yapmak için. İki elin çıkardığı sesi duymaya o zamandan alıştırdılar beni: ‘Öyle temiz yıkıyorsun ki bulaşıkları, bravo! Senden daha iyi tertipleyen yok bu evi, bravo!’ O iki elin çıkardığı sesi duymak benim zaafım oldu. Bana bakılsın, ben sevileyim, ben beğenileyim. Bu bir zaaftır, ama ben bu zaafı bugün de bir güce dönüştürmeye çalışmaktayım. Her gelen yeni iş bir imtihan oluyor. Ben hem seviyorum hem korkuyorum o imtihandan. Ama o ses yok mu, o ses? Beni peşinden sürükleyen çok cazip bir zaaf o. Çocukken de peşinden giderdim, şimdi de gidiyorum.”
Teşekkürler Yıldız Kenter. Teşekkürler Dikmen Gürün. İyi ki varsınız!
Cumhuriyet- 13 Kasım 2015
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler