Menü

Hey Dünya, Nereye?


22 Şubat 2004 - Zeynep Oral -

Geçen hafta Berlin Film Festivali'nde, kendisini hem Alman , hem Türk hissettiğini açıklayan ve bunu zenginlik diye niteleyen, bu kazanımla dünyaya meydan okuyan bir gencin Fatih Akın'ın başarısıyla müthiş keyiflendik. Doğrusu Berlin Film Festivalinde Altın Ayı Ödülü'nü kazanan "Duvara Karşı" filmini henüz görmediğim için ben, başarısından çok, yüreğinden kopan aklı başında açıklamalarıyla keyiflendim. Ancak, filmin tüm eleştirilerinde yine başarısıyla ön plana çıkan genç oyuncusu Sibel Kekilli'nin daha önce porno film çevirmiş olmasına, kimi basınımız mal bulmuş Mağribi gibi sarıldı.

Büyük medya öylesine alışmıştı ki, "starları biz yaratırız, biz yok ederiz" demeye ve bu deyişi uygulamaya, onların dışında birilerinin yükselmesine izin vermeye hiç niyetli değildi. Ama çabaları boşuna.

Neyse ki bu "büyük medya" dediğim şey de belleksiz! Bugün afişe ettiklerini yarın unuturlar!

Cem Karaca'nın ölümünden sonra kimilerinin yazdıkları, döktükleri timsah gözyaşları sizin de midenizi bulandırmadı mı?

12 Eylül darbesinden sonra onu yapayalnız bırakanların, şimdi onun adını anmaya hakları olabilir miydi? Ah o , ikiyüzlü, kaypak yazıları okudukça , sevgili Toto Karaca'yı ne çok andım. O korku ve tehdit dolu günlerde yüz çevrilmenin, sırt çevrilmenin en derin acısını çeken, oğlu kadar oydu da, onun ana yüreğiydi…

Evet medya belleksiz ama kimileri de unutmuyor işte…

Sinema ne büyük bir güç!

Üçüncüsü gerçekleştirilen ve bugün sona erecek olan AFM - Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, muhteşem bir şenlikti.

İzlediğim filmler içinde biri, " The Corportaion" (Şirket) nerede rastlarsanız rastlayın mutlak görmeniz gereken bir belgesel.

İki yönetmen Mark Achbar ve Jennifer Abbott'un bol ödülü filmi, kimya sanayinden giyim sanayine, petrolden bilgisayar, otomobil, lastik, reklam ve medyaya aklınıza gelebilecek şirketleri, "şirket" olgusunu bir "kişilik" olarak ele alıp masaya yatırıyor. Bu kurumun var olma nedenini, işleyişini, felsefesini, uygulamalarını irdeledikten, bilirkişilerden (şirket yöneticileri, genel müdürler, bilim adamları, analistler Chomsky'den Michael Moore'a) görüşler aldıktan sonra bu "hastalığa" bir teşhis koyuyor.
Sonuç: Şirket, Psikopat bir insanın tüm özelliklerini taşımaktadır.

… Çok ciddi bir hastalık!
Şirketin var olma nedeni, temel hedefi ve amacı , hissedarlarının karını sürekli arttırmaktır.

Karını yükseltirken, sevgi, saygı, anlayış, dayanışma gibi insani duygulara, toplumsal ilişkilere, herhangi bir ilişkinin sürekliliğine yer yoktur.

Şirket, hedefine ilerlerken, ahlak anlayışına, hukuk kurallarına, doğa ve çevre yasalarına, başkalarının güvenliğine değer vermez ve bunların tümünü çiğner. Bunu yaparken de asla suçluluk duygusu duymaz.
Ben madde madde özetlemeye çalışıyorum ama filmde şu üç paragraftaki her sözcüğün karşılığı var:

Doğa tahribatı… Günümüzde her iki erkekten birinin , her üç kadından birinin kanser olması… Dükkanda satılan ürünün fiyatının ancak binde birinin dünyanın öbür ucunda onu üreten işçiye geri dönmesi… Çocukları daha çok tüketime özendirmek için başvurulan yollar… Geriye dönecek olursak , Almanya'da faşizmin yükselişinde Amerikan şirketlerinin rolü… Dev televizyon ve medya gruplarının hükümet adına, çıkar ilişkileri adına manüpülasyonları…

Bütün bunlar, hepimizin bildiği ünlü markaların, anlı şanlı şirketlerin adları verilerek açıklanıyor belgeselde. Filmi izledikten sonra, artık birçok ürüne yaklaşmayacağınızın bilincine varıyorsunuz!

Serbest piyasa ekonomisinin kurumsal bir düzenlemesi olan şirketler , küresel bir güçtü. Ve bugün hükümetlerden bile daha güçlüydü.
Bu çarpıcı filmden çıkınca ,"Heyyy, dünya nereye gidiyor "diye haykırıyordum.

Mutlak bir başka yol olmalıydı. Her şeyin alınıp satılamayacağı, tek hedefin daha çok kar olmayacağı bir yol…

Tıklım tıkış sinemayı doldurmuş insanlar filmin sonunda akın akın sokaklara döküldüğünde , "Sokaklar bizim! Bu düzen değişmeli !" diye haykırıyorlardı.

Yani bana öyle geldi... Yok, yok, bu replik bir başka filmden : "Dördüncü Dünya Savaşı" filminden…


22 Şubat 2004

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.