Harran
05 Ekim 2000 - Zeynep Oral -
Harran İzlenimleri...
Harran'ın geleneksel evlerini, 200 yıldan beri hiç değişmeden günümüze kalan o konik kubbeli evleri, kimi külaha benzetir, kimi arı kovanına...
Onları ilk gördüğümde (yetmişli yılların sonundaydı) çölde yelken açmış teknelere benzetmiştim. Toprak rengi, kum rengi yelkenliler... Çöldeki yelkenlilere egemen olan yokluk ve yoksulluktu... Sonra, 1984'de Harran'da uzunca bir zaman geçirdiğimde, o evlerde kalıp, o evlerin sakinleriyle haşır neşir olduğumda, güncel yaşamlarını paylaştığımda, evler değil insanlardı yüreğime taht kuran. İnsanların içlerinde büyüttüğü umut... GAP Projesi, Atatürk barajı içerdiği tüm vaatlerle hayata geçirilmeye başlanmıştı...O gün bugün fırsatı hiç kaçırmıyorum, Harran aşkımı tazelemek için.
Geçen hafta Tarih Vakfı'nın Gaziantep'te düzenlediği "Barajlar ve Tarihi Miras Buluşması" toplantısının bir uzantısı olarak bu fırsat yine elime geçti. ("Zeugma'dan alınacak ders" başlıklı yazım üzerine arkeolog adaylarından, genç arkeologlardan yakınma dolu sayısız mektup aldım. Ama bu, başka bir yazının konusu)
Harran'a varmadan önce bir gözlem:
Gaziantep'ten Urfa'ya uzanan tek şeritli ana yol , yörenin tüm yükünü taşıyan asfalt yol , ondüleli saç gibiydi. Koskoca ana yol tırmıkla taranmış gibiydi. Her geçen kamyonun lastik izi , yolun üzerinde kalmış. İzlere yakalandınız mı, kayıp gidiyordunuz. Trafik kazası bolmuş. Bu yol her üç ayda bir tamir edilirmiş...
Asfalt yol yapmayı mı bilmiyoruz? Teknik bilgimiz , becerimiz mi yok? Malzemeden çalmadan mı edemiyoruz?
Yok, bunlardan değilmiş. "Sıcaktandır" dediler... Afrika'da çok dolaştım. Nedense orda sıcaktan asfalt erimiyor...
X
Urfa'dan Harran'a doğru ilerliyoruz. Eskiden yol yoktu. Yani toprak yol vardı. Şimdi asfalt. Ama kalitesi yine tartışılır. Ve gözün uzanabildiği yere kadar uzanan Harran Ovası...
Bir zamanlar o uçsuz bucaksız ova , sarı beyaz, boz bulanıktı. Harran Ovası şimdi sonbaharda bile yemyeşildi. Urfa'dan Harran'a yol boyunca sulama kanalları göze çarpıyordu.
"Yaşasın GAP! Ne büyük mutluluk !" diyecektim ki, diyemedim... Harran Belediye Başkanı İbrahim Özyavuz " Drenaj sorunlarımız var" diye başladı , "Yakında bataklığa dönüşürse şaşmayın" diye bitirdi.
Altyapı tamamlanmadan , kanallara su basılmıştı. Aşağıdan hızla yükselen yer altı suları, yukarıdan basılan sulama suyu... Haydi hayırlısı...
X
Harran'da geleneksel evler sıkı sıkı korunsa da , Sit alanını tahrip eden yapılanmalar var. Halen bu yüzden Harran'da 120 kişi mahkemelik...
Eski Harran'ın yanı başında Yeni Harran gelişiyor. Artık kalacak otel var. Eski Harran'da gözleri tırmalayan , geleneksel mimariye ve uyuma en aykırı yapılar devlete ait olanlar: Okul, Sağlık Ocağı, vb... Eski surların dışında kalan bölgede de iki katlı yapıya izin varken, devlete ait olanlar dört katlı.
Hayır, koruma yasalarına karşı gelen devlet yapıları için dava açılmamış.
X
Harran sokaklarında kadınlara rastlanmıyor. Ya tarlada ya evde kapalılar. Oysa on yıl önce böyle değildi. Sesleriyle, rengarenk giysileriyle,şıngır şıngır takılarıyla , birbirlerine takılmalarıyla, kaç göç nedir bilmezlerdi.
Harran sokaklarına şimdi çocuklar egemen. Her yaşta çocuk, peşinize takılıp, her dilde size köyün tarihini, mimarisini, sanat tarihini anlatıyor. Ve mutlak karşılığını istiyor. On yıl önce çocuklar bunca ısrarlı değildi...
Okul mu? Evet , erkek çocukların gittiği okul var. İlköğretim Okulu 8. Sınıf öğrencisi söylüyor: "Bizim sınıfta 25 çocuk var. Biri kız. O da Müdürün kızı. "...
İzlenimler benden, sonuçları siz çıkarın...
Şiddetle kavrulmuş, şiddetle içiçe yaşayan, şiddet üreten bir toplumuz. Öfkelenince ,kızınca şiddete başvuruyoruz, tartışmada sözün yerini şiddet alabiliyor... ancak bayramlarımıza da şiddet karışıyor... çok sevinince, aşık olunca, çok sevince, çok kıskanınca da şiddete başvuruyoruz.
Ancak bu şiddet kadına yöneldiğinde mutlak cinselliği de söz konusu oluyor. Kadına, kadın olduğu için şiddet uygulanıyor ve şiddet karşımızdakinin kadınlığını hedef alıyor
Burada şiddetten illaki, cinayet, vurma kırma, dövme yaralama gibi yalnız fiziksel şiddeti kastedmiyorum.
"Sen sus!" ünlemi de bir şiddet uygulamasıdır. Sen karışma, sen ne bilirsin ki sözleri de şiddet uygulamasıdır.
Cezalandırma tehtitleri de bir şiddet uygulamasıdır.
Karşısındakini aşağlama, kendinden aşağı görme, küçümseme , kadının kendini ifade etmesine hak tanımama .. bunlar hep şiddet örnekleri... Ekonomik açıdan, politik açıdan , eğitim açısından ,/ toplumsal statü bakımından, ve sağlık açısından erkek le kadın arasındaki i eşitsizlikte , bir taraf eziliyorsa, ezen taraf adeta mazur görülmektedir. Çünkü kadın güçsüzdür, yoksundur ve sanki kadın şiddete mazur kalmaya mahkumdur...
Bugün En aydın geçinenler bile bugün kadın haklarıyla ilgilenenlerle hala dalga geçerler, alay ederler, en azından yok sayarlar... Oysa kadın hakları, insan haklarıdır..
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler