Menü

Halk bunu İstiyor” (mu?)


05 Şubat 2005 - Zeynep Oral -

Tiyatro salonu ağzına dek doluydu. Sahnedeki “amigo”nun kışkırtmasıyla, millet, eller havada “Jerry! Jerry!” diye tempo tutuyordu. Yanıp sönen neonlar, patlayan flaşlar, renkli dumanlar arasından sonunda Jerry göründü. Çoğumuzun “Amerikan gülüşü” diye nitelediği 32 bakımlı bembeyaz dişi gösteren gülümsemesi, gri saçları, fazladan bir “entel” görünümü öneren gözlükleri, takım elbisesiyle, tam bir televizyon programcısı , sunucusu, “showmen” prototipi Jerry Springer!

Doğrusu ABD’de 80’li yıllardan beri çok popüler, milleti televizyon başına bağlayan , çağırdığı konukların “ifşaatlarıyla” skandallar yaratan “Jerry Springer Show” diye bir televizyon programı olduğunu ben bilmezdim.

Bu adı ilk duyuşum, geçen yıl önce Edinburgh Festivalinde küçük bir kadroyla , sonra İngiltere’nin en saygın tiyatro kurumu olan Londra Ulusal Tiyatro’da geniş bir kadroyla sunulan oyunun tüm ödülleri (Olivier Ödülleri, Eleştirmenler Ödülü, En iyi müzikal, en iyi sahneye konuş, en iyi müzik, en iyi koreografi, en iyi oyunculuk vb.) toplayan , “Jerry Springer- The Opera” oyunuyla oldu. Ancak esere dikkatimi çeken , Ulusal Tiyatroda oyunu yarım milyon seyirci izledikten sonra BBC ‘nin bunu televizyonda yayınlama kararına muhafazakar İngilizlerin tepkileri, oyunu yasaklatmak BBC’yi engellemek istemeleri, BBC’yi protesto için şiddete başvurmaları oldu. (BBC geri adım atmadı, yayınladı, ertesi gün binanın camları kırıldı, protestolar, tepkiler, savcılar, avukatlar aracılığıyla kavga hala sürüyor…)

“Türkler” sergisini için Londra’ya gittiğime dört güne sığdırdığım dört oyundan biri “Jerry Springer- The Opera” olacaktı. Önemli soruları gündeme getirdiği için de sizlerle paylaşıyorum.

Üç dakikalık şan şöhret
Londra sahne sanatları açısından , dünyanın en zengin kentlerinden biri. Her gece perde açan yüzlerce tiyatroda, müzikaller turizm sektörünün önemli bir kaynağını oluşturuyor. Ancak, bunların yanı sıra en deneysel olandan en klasiğine (10 kadar farklı oyunuyla Shakespeare hala “star”) çok geniş uzama yayılan türler, yöntemler, sonsuz bir seçim olanağı sunuyor.

“Jerry Springer- The Opera” adı üstünde bir opera. Bir televizyon stüdyosuna dönüştürülen sahnede herkes birbiriye şarkı söyleyerek , müzikle, klasik müzik formları içinde bestelenmiş aryalarla müzikle konuşuyor. Biri hariç. Sunucumuz Jerry , o şarkı söylemiyor, konuşuyor. Stüdyodaki izleyiciler, koroya dönüştürülmüş. Stüdyo konukları, programa katılabilme “şansını” yakalamış olanlar, en mahrem, en özel düşüncelerini, özlemlerini, gerçeklerini ve tüm “kirli çamaşırlarını” ortaya döküyor. Televizyonda göründükleri üç dakikada ulaştıkları şan şöhret uğruna stüdyodaki tüm izleyicilerin tepkilerini göğüslemeye razı oluyorlar. Karısını en yakın arkadaşıyla aldatan adam, erkeklik organı takan genç kadın, porno yıldızı olmayı düşleyen yaşlı ev kadını, bebek bezleriyle dolaşan şişko siyah adam…

Sahnedeki izleyici (koro) tepkisini denetlemek için stüdyodaki korumalar ya da amigolar, tüm çabalarına karşın açık ve gizli şiddeti , örneğin koronun Ku Klux Klan üyelerine dönüşmesini önleyemez. İkinci bölümde (bir düş sahnesi) cehennem ateşi önünde Jerry’nin yargılanmasına tanık oluyoruz. Baş amigo /koruma, baş şeytana: bebek beziyle dolaşan göbekli, kendi deyişiyle “biraz da eşcinsel” zenci adam, İsa’ya dönüşmüştür.
Jery’nin “seyirci programa bayılıyor”, “en yüksek rating bizde”, “zorla değil, kendileri istiyor böyle aşağılanmayı”, “şiddete ancak belirli ortamda ve çerçevede izin veriyorum” , “bunlar gerçek, neden gizlensin ki”… ve en nihayet “ama halk bunu istiyor!” savları, onu ateşten koruyacak mı dersiniz???
Opera- Sokak Kültürü
Bizdeki “Biri Bizi Gözetliyor” türü, kaynana, gelin, damat seçme, ünlüleri çifliğe kapatma vb programlarını düşünüyorum… Her ne kadar, “ben onları izlemiyorum” demek moda olduysa da “Böyyük” ve bol renkli yayınlarımız bunlarda olup biteni öylesine baş tacı ediyor ki, habersiz ve ilgisiz kalmanız olanaksız. Ancak bunlarda kavga dövüş kıyamet kopsa da, insanlar birbirlerini aşağılasa da, birileri rezil de olsa, nedense kimse bunun altındaki şiddeti görmüyor ya da görmezlikten geliyor.

Oyuna dönelim: Besteci Richard Thomas, Heandel ve Bach ağıtlarından görkemli Wagner operalarını andıran müzikten , Verdi aryalarını çağrıştıran melodiklerden geçerek, Kurt Weil ve nihayet Lloyd Webber şarkılarına uzanan çok geniş bir yelpazeye yaymış muhteşem müziğini. Gel gelelim sözler… Söz yazarları: Besteci Richard Thomas, ve eseri sahneye koyan Stewart Lee…

Sözler , genellikle belden aşağı ve küfürden, argodan oluşuyor. Örneğin beş dakikalık bir Verdi aryası düşünün ki, kullanılan tek sözcük yalnızca erkeğin cinsel organı ve onun tehdit diye kullanılan eylemi … Sokakta duyduğumuz vakit kanıksanan sözcükleri, sanatların “en soylusu” diye etiketlenmiş opera formatında duyunca şok etkisi yapıyor. Ancak seslerin olağanüstülüğü ve gösterilenin gerisindeki çok ciddi sorgulama yavaş yavaş ön plana geçiyor ve opera kültürüyle, sokak kültürü arasında kurulan köprüde yürümeyi kabulleniyorsunuz.

Oyunun sonunu mu merak etiniz? Operalarda adettir, işlerin en karıştığı anda bir haberci, bir atlı ya da atlı bir haberci çıkagelir. Burada da geldi: Gökyüzünden Tanrı geldi ve işi tatlıya bağladı…Ancak düş sona erdiğinde bir de baktık ki stüdyodaki tüm izleyiciler tıpatıp Jerry’ye benzemişlerdi. Ne benzemesi birer Jerry olmuştu. Her biri stüdyoyu (yoksa dünyayı mı? ) ayakta tutan birer Jerry sütununa dönüşmüştü.

Televizyon yalnızca bir ayna mıydı yoksa , bireysel , toplumsal sorumluluğu da olan bir araç mı?

Londra’da oyunu izlediğim Cambridge Tiyatrosu’ndan ayrılırken, şiddeti körükleyen , röntgenciliği kışkırtan bu ortamda , hepimizin birer Jerry Springer’e dönüşmesini önlemesi için tanrıya yakarıyordum.


5 Şubat 2005

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.