Menü

Gülriz Sururi : Tiyatroya adanmış bir yaşam...


14 Şubat 2003 - Zeynep Oral -

Türk tiyatrosunun ikonasına dönüşmüş bir yüz: Gülriz Sururi’nin yüzü... Cemal Süreya söylemişti: “Gülriz’in gözleri elmacık kemiklerinin sarp kayalıklarının altında derinleşen iki göl gibi duruyor. Hiç bozulmayacak. Yaşadığımız dönem birtakım simgelerle anlatılırsa ileride, onunla da anlatılacak.”

Haldun Taner’e göre , Gülriz Sururi “Nota olsa, do olurdu. Renk olsa, nar rengi. Kraliçe olsa, Nefertiti. İçki olsa, Fransız şampanyası. Tarihi kişi,Hürrem Sultan...” Ve yine Haldun Taner’e göre “Kaderini kendi çizdi bu kız. Kararını verdi. Gerçekleştirdi. Doğuştan yeteneklerine her gün yeni bir şeyler katarak, ta arkalardan geldi. Türk tiyatrosunun en önde sanatçıları arasında yerini alıverdi.”

Haldun Taner, Cemal Süreya ve daha niceleri onun için neler demediler, neler yazmadılar ki... Ama bugün , onun kendi yazdıklarını, anı kitaplarının ikincisini okuyup bitirdiğimde, içimi dolduran duygulara düşüncelere bir tanımlama getirmeye çalıştığımda... Sözcükleri doğru seçmeliyim dediğimde... Evet, buldum... İçimi kaplayan sonsuz bir sevinç, bir mutluluk...

İşte yazının sonunu beklemeden baştan söylüyorum... Yalnızca yakından tanıdığım bir sanatçının sanatını tüm bir yaşama, tüm bir yaşamı sanatın ta kendisine dönüştürmesinin değil ; insanın azimle, inatla, tutkuyla, dirençle, cesaretle , çalışma disipliniyle ama aynı zamanda duygu ve düş gücüyle, yaşamı çok renkli, çok sesli , çok boyutlu bir şölene çevirmesinin başarısıydı , bende bu sevinci bu mutluluğu yaratan. Kıvrak akıcı dil Gülriz Sururi’nin ilk anı kitabı “Kıldan İnce Kılıçtan Keskince” (Milliyet Yayınları 1978) daha önce okumuştum. Doğan Kitap şimdi hem bu kitabını , birbirinden ilginç fotoğrafların eklenmesiyle , hem de anıların devamı olan ikinci kitabı “Bir An Gelir”i yayınladı. Birinci kitap, çocukluğundan 1970’lerin sonlarına dek olan bölümü kapsıyor, ikincisi ise 1980’den günümüze uzanıyor. Yaptığı her şeyi iyi yapan insanlar vardır. Gülriz Sururi de bunlardan biri. Anılarını, çok kıvrak, akıcı bir dille yazmış. Yalın, dolaysız, doğal, içten... Konuşur gibi yazıyor. Bu dil, içtenliğine, samimiyetine okuru da ortak ediyor.

Anı yazmak zor iş. Elbet belirli seçimler gerektiriyor. Neyi, ne kadar ve nasıl anlatmanın seçimini yaparken, yaşama karşı oldum olası savunduğu tavrı , yani saygıyı ve sevgiyi , burada da elden bırakmamış. Başta kendisine olmak üzere (zaten o olmaza, ötekiler de olmaz) yakın ve uzak çevresine , içinde yaşadığı topluma, dünyaya, mesleğine, işine, duygu dünyasına saygı ve sevgisini sürdürüyor. Satır aralarındaki okumalarla , her şeyi söylemediğinin bilincindesiniz, ama söylemeyi seçtiği her şeye sonuna dek inanıyorsunuz. Sahiciliğinden , gerçekliğinden kuşku duymuyorsunuz.
İki Tutku :

Anılar boyunca bir yaşantı ortaya konuyor. Tiyatroyla var olan, tiyatroyla soluk alıp veren bir yaşantı bu.
Her yeni oyunun düşlenmesi, düşünülmesi, hayata geçirilinceye dek geçtiği evreler, karşılaşılan maddi manevi güçlükler, sıkıntılar, her oyun çevresinde kurulan ilişkiler ağı, oyun, seyirciyle iletişim, oyun sonrası tepkiler, eleştiriler ve bütün bu süreçte sürdürülen hesaplaşma... Ancak bu, yalnız tiyatroya ilişkin bir anlatım değil. Burada yazar Gülriz Sururi’nin güçlü kişiliği baskın çıkıyor. Tiyatroyu yaşamla, yaşamı tiyatroyla bütünlüyor. Biri, ötekini, var ediyor. Gülriz Sururi tiyatroyu anlatırken, aslında yaşamı anlatıyor.

Ayrıca yalnız kendi tiyatrosunu, kendini anlatmıyor. Çok geniş çevresiyle, dönemin tüm tiyatrolarıyla bağlar kurarak ve sanat dünyamızda pek sık rastlanmayan bir kadir bilirlik, hak tanımayla, mesleğe emeği geçenleri yücelterek, tiyatro araştırmacılarına da değerli bir malzeme sunuyor. Bu anlatımda, güçlü kişiliğinin en hassas, en kırılgan yanları kadar aydın kişiliği de ortaya çıkıyor. Ödün vermeyen, ilkeleri için direnen, sorumluluklarını üstlenen aydın yurttaş duruşu... Gülriz Surur’nin tüm yaşamı tiyatro, tek tutkusu tiyatro diyebilir miyiz? Hayır. Tüm yaşamının , tüm tutkusunun odağında bir de Engin var. Engin Cezzar. (Onu tiyatro dünyasından nasıl soyutlayabiliriz ki! Engin Cezzar deyince, bu aralar Mustafa Avkıran’ın sahnelediği muhteşem prodüksiyonu, “Ayaktakımı Arasında” yı sakın kaçırmayın!)

Gülriz Sururi’nin anılarının her anında Engin var. Çok derinlere kök salıp yeryüzüne tutundukça , yepyeni taptaze filizler açan , capcanlı kıpır kıpır bir ilişki...
Engin Cezzar’ın deyişiyle “Serçe bilekli, aslan yürekli” Gülrüz Sururi’nin anıları, düşler, düş kırıklıkları, acılar, sevinçler , umutlar , güçlükler, güçsüzlükler, duygu ve düşünce dünyasından damıtılmış bir serüven...
Bana, “İyi ki varsın, iyi ki anılarını yazdın” demek ve teşekkür etmek düşüyor.

14 Şubat 2003

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.