Gülriz Sururi- Engin Cezzar: Tiyatroya Adanmış tüm bir Yaşam....
16 Mayıs 2008 - Zeynep Oral -
Gülriz Sururi ve Engin Cezzar... Türk Tiyatrosu'nun iki ustası... Yaşamlarını tiyatro sanatına, yaratıcılığa adamışlar... Nicedir içimde çok güçlü bir biçimde hissettiğim, inandığım bir gerçeği bana bin kez kanıtlamış iki insan: Kendini sanatın herhangi bir alanına adamak, "İnsan olmanın", daha iyi, daha güzel bir insan olmanın; dünyayı, yeryüzünü daha adil kılmanın; yaşamı daha yaşanabilir kılmanın yoludur!
Kesişen Yollar
İkisi birbirinden çok farklı yollardan geçip bir araya geldiler.
Gülriz Sururi, sahnede doğmuştu. İlk Türk primadonnası Suzan Lütfullah ile ilk operet kurucularımızdan Lûtfullah Sururi'nın kızı... Anasının karnında geçirdiği dokuz ayı saymazsak, Muhsin Ertuğrul'un isteğiyle 12 yaşında Çocuk Tiyatrosu'nda sahne hayatına başladı...
Engin Cezzar, Robert Kolej'de başlayan ve Yale Üniversitesi'nde tiyatro eğitiminin ardından Broadway'de ve New York Actors' Studio'da süren oyunculuk deneyimlerinden sonra Türkiye'ye parlak bir dönüş yaptı. İlk rolü Muhsin Ertuğrul'un sahneye koyduğu "Hamlet" oyununda, Hamlet rolüyle... (Bir ayrıntı: Engin Cezzar, Leyla Gencer'in kuzenidir. Onu Muhsin Ertuğrul ile tanıştıran da Leyla Gencer'den başkası değildir!)
İkisinin yolu 1961'de kesişti. Birbirlerini buldular... Aşk sen neler kadirsin... Bana soracak olursanız bir daha da hiç ayrılmadılar... Çok derinlere kök salıp yeryüzüne tutundukça, yepyeni taptaze filizler açan, capcanlı kıpır kıpır bir ilişki...
1963'de kuruldu Gülriz Sururi–Engin Cezzar Tiyatrosu...
Bu topluluğun kültür yaşamımızda çok önemli bir yeri oldu. Türk Tiyatrosu'nun "Altın Çağı" diye nitelendirebileceğim 60'lı 70'li yıllarda Gülriz Sururi–Engin Cezzar Tiyatrosu, özellikle yerli oyunların oynanmasına, ramp ışıklarına çıkmasına öncülük etti. Yaşar Kemal'in eserini (Teneke) sahneye ilk taşıyan onlardı. Güngör Dilmen'in, "Kurban", "Midas'ın Kulakları"nı sahneleyen onlar. Nazım Hikmet'in en "sakıncalı" döneminde, "Ferhad ile Şirin" sahneleyen onlar. Ve Haldun Taner'in "Keşanlı Ali Destanı"nı yalnız Türiye'de değil yurtdışında da tanıtan onlar...
Genç, dinamik, yeniliklere her zaman açık, klasik ve moderni, müziğe, müzikale, dansa önem veren dünya tiyatro repertuarını da yakından izleyen bir tiyatroydu onlarınki. Kendi tiyatrolarını kapadılar ancak tiyatrodan hiç vazgeçmediler.
Dinmeyen çaba
Gülriz Sururi ve Engin Cezzar, tiyatrolarını kapadıktan sonra da tiyatroyla iç içe yaşadılar, yaşıyorlar. Tiyatroyu yaşamla, yaşamı tiyatroyla bütünlediler. Birini öteki aracılığıyla var ettiler .
İkisinin birlikte ve ayrı ayrı gerçekleştirdiklerini, oynadıkları rolleri, tiyatro sanatına katkılarını sıralamaya kalksam, yerim yetmez. Ancak şunu vurgulamakta yarar var: Her ikisi de genç kuşakların yetişmesine ön ayak oldular, eğitmenlik yaptılar. Geçmişle gelecek arasında bir köprü kurdular.
Tiyatroya katkıda bulurken, doğrusu yaşama da katkıda bulundular. Örnek oluşturdular. Ödün vermeyen, ilkeleri için direnen, sorumluluklarını üstlenen aydın yurttaş duruşunu her an korudular...
İlkeleri arasında ben en çok saygıya tanık oldum: Yaptıkları işe, mesleğe, meslektaşlarına, çevrelerine saygı... Yaşadıkları ülkeye, yaşadıkları kente, ana dilleri Türkçe'ye saygı... Çağdaş düşünceye saygı... Bu en başta kendilerine duydukları saygıdan, insan onuruna, emeğe duydukları saygıdan kaynaklanıyor diye düşünmüşümdür hep.
Kimi insanlar vardır, hayatta ne yaparlarsa iyi yaparlar. Kusursuz olanı kovalarlar. İşte Gülriz Sururi de o insanlardan biri. Son yıllarda yazdığı tiyatro anı kitapları tanığımdır. Çok geniş çevresiyle, dönemin tüm tiyatrolarıyla bağlar kurarak ve sanat dünyamızda pek sık rastlanmayan bir kadir bilirlik, hak tanımayla, mesleğe emeği geçenleri yücelterek, tiyatro araştırmacılarına da değerli bir malzeme sundu.
Engin Cezzar'ın deyişiyle "Serçe bilekli, aslan yürekli"dir Gülriz Sururi.
Daha çok yenilerde, Engin Cezzar'ı Mustafa Avkıran'ın sahnelediği Devlet Tiyatrosu'nun muhteşem prodüksiyonu, "Ayaktakımı Arasında" yı görmüşseniz sözünü ettiğim bu dinmeyen çabaya siz de tanık oldunuz demektir...
Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali dün gece Açıldı: Gülriz Sururi ve Engin Cezzar'a Onur Ödülü verildi. İkisini de canı gönülden kutluyor, siz okurlara "haydi tiyatroya!" diyorum.
Dediler ki:
Cemal Süreya söylemişti: "Gülriz'in gözleri elmacık kemiklerinin sarp kayalıklarının altında derinleşen iki göl gibi duruyor. Hiç bozulmayacak. Yaşadığımız dönem birtakım simgelerle anlatılırsa ileride, onunla da anlatılacak."
Haldun Taner'e göre, Gülriz Sururi "Nota olsa, do olurdu. Renk olsa, nar rengi. Kraliçe olsa, Nefertiti. İçki olsa, Fransız şampanyası. Tarihi kişi,Hürrem Sultan..."
Ve yine Haldun Taner'e göre "Kaderini kendi çizdi bu kız. Kararını verdi. Gerçekleştirdi. Doğuştan yeteneklerine her gün yeni bir şeyler katarak, ta arkalardan geldi. Türk tiyatrosunun en önde sanatçıları arasında yerini alıverdi."
Cumhuriyet- 16 Mayıs 2008
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler