Fikret Otyam - Anadolu Sevdalısı
13 Ağustos 2015 - Zeynep Oral -
Onu en iyi o eşsiz eleştirmen Adnan Benk anlatmıştı: "Röportaj derken hikâye, hikâye derken senaryo, senaryo derken şiir, fakat hepsinde de, ortak unsur olarak Fikret Otyam."
Çok doğru . Fikret Otyam'ın bize bıraktığı o muhteşem hazinede röportajlarını okuyun düz yazı değil sanki şiirdir. Gazi yazıları öykü tadındadır.
Ortak payda Fikret Otyam'lık en çok iki alana egemendir : Anadolu Sevdasına ve gerçekliğe...
Edebiyat -Sanat İçiçeliği
O gerçeklik tutkusu, sadece yazılarında, röportajda değil, yaşamıyla içiçe geçen sanatında da vardı.
İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinden mezun olmuştu. Hem okuyor hem gazetecilik yapıyordu. Şanslıydı edebiyatla plastik sanatlar arasında sımsıkı bağlar kuran bir hocaya rastgelmişti. Bedri Rahmi'nin üzerindeki etkiyi hiç yadsımadı. O etki, kendine özgü dilini bulmasını değil engellemek, körükleyecekti.
Mezun olur olmaz Dünya Gazetesi sahibi ve başyazarı Falih Rıfkı Atay'a beni Doğu'ya, Güneydoğuya yollayın diye seçimini yaptı. Sirkeci'den atladığı kamyon yola çıktığında, yaşam boyu sürecek bir seçim yaptığını belki biliyordu belki bilmiyordu. O seçim onu Fırat'ın öte yakasına götürdü.
Ceylanların suya indiği toprakları ve o toprağın insanlarını sözcüklerle ya da çiziyle renkle, fotoğraf makinesiyle olsun anlatırken, gözlemlerine dayalı çok zengin bir işçilik çıkardı. Bir zanaatkar titizliği ve özeni ...
Ayrıntıların zenginliği, geleneklerden yararlanma, mozaik, bezeme, çini , destansı anlatım yazıda da resimde de Anadolu sevdasıyla, insan, doğa sevgisiyle bütünlendi. Bakın ceylan gözlü kadınlarına , bakın taşına toprağına, keçilerine, o sevdayı göreceksiniz.
Demokrasi Neferi
Fikret Otyam, bize Harran Ovasını ya da Köln 'ü sözcüklerle anlatırken, sadece gerçekliğin peşinden koşmak, gerçeği herkesle paylaşmak istiyordu. "Sanat yapmak" , "edebiyat yapmak" gibi bir derdi yoktu. (Bize bıraktığı sayısız kitap tanığımdır. Ve şimdi onları yeniden okuma zamanıdır.)
Misyonu, gerçeği paylaşmaktı... Bu da onu bir demokrasi neferi yapıyordu. Anadolu'nun yoksul, mazlum, acı çeken, sömürülen insanının, dil din etnik köken ayırımı yapmaksızın sesi oldu.
İşte "Pavli Kardeş" te İstanbul'u terketmek zorunda kalan dostu Pavlos Moshakis konuşuyor: "Yani Türkiye'de iken herkes Gavur söylerdi, burada ise episi Türk derler! Hiç olmazsa burada bir gurur duyuyorum bana Türk oluş, yani Türk tohumu derlerken. Çünkü ben halis bir Türk vatandaşı idim ve daima böyle kalacağım. Sana bunları mahsustan söylüyorum Senin ruhun benim ruhuma benzer. Biz Türkü, Arabi, Yahudisini ayırmayız, episi Allahın kulları, fakat gelgelelim ki, yaşamak vermezler!"
"Mayınlar Çiçek Açmaz" kitabından birkaç satır:
"Urfalı Şoför arkadaş yavaşlattı arabayı ve dedi: “Çekesen bir resim. Mayında kalmış idi, bak şurada, yooo şurada... Leşlendi, akbabalar, kuzgunlar yedi bak göresin, kemik yığını. Çıkartamadılar mayından kaldı getti orada...” Baktım, göremedim... seraptı sanki, serabın fotoğrafı çekilmez ki... "
Teşekkürler Fikret Otyam bize sunduğun nice Türkiye "fotoğrafı" için...
Cumhuriyet- 14 Ağustos 2015
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler