Fazıl Say'ın "İstanbul Senfonisi" ve Muhteşem Dünya Prömiyeri
16 Mart 2010 - Zeynep Oral -
Üzerinden üç gün geçti, hala rüyada gibiyim. Konserin sonunda salonun ayağa fırlaması gözümün önünde. O dinmeyen alkış tufanı kulaklarımdan gitmiyor. Hala RUHR 2010 “Avrupa Kültür Başkenti” olma onurunu Fazıl Say’la yaşamayı seçmiş olmasını kıskanıp duruyorum… Dortmund Konserthauaus’da “Fazıl Say Festivali”nin sonuncu konserinden söz ediyorum. “İstanbul Senfonisi’nin dünya prömiyerinden… Ama bu kez heyecanımı yatıştırıp sakin anlatmalıyım.
Biletler çoktan tükenmiş, tek boş koltuk yok. Şef Howard Griffiths’in yönettiği WDR Köln Senfoni Orkestrası yerini aldı. Konserin ilk bölümünde önce Bernstein’in “Candide” uvertürü, ardından Fazıl Say’ın solist olarak katıldığı Gershwin’in “I Got Rhythm” üzerine varyasyonları ve “Rhapsody in Blues”…
Bu eserleri çok dinlemişliğim var ama böylesine ilk kez tanık oluyorum: Orkestra muhteşem, piyanoda Fazıl Say notaları uçuruyor, doğaçlama bölümlerinde şeytansı bir “çılgınlığa” dönüşüyor müzik, sonra en sessiz fısıltıya… Her eserden sonra çok büyük alkış. (Hayır kimse ayakta değil. Herkes oturuyor!) Defalarca sahneye gelip selam veriyor Fazıl Say ve “Summer Time” varyasyonlarıyla “bis” yapıyor ve piyanosunun başında hem coşuyor hem de coşturuyor! …
(İçimden şunlar geçiyor: Bu akşam Fazıl Say ya çok keyifli ya da çok endişeli, bunca coşkulu ve “yüksek uçan” yorum, sakın biraz sonra çalınacak olan “İstanbul Senfonisi”nin nasıl karşılanacağı heyecanı olmasın? Hani adrenalin bunca yüksekken ? Ara’nın bitiminde Fazıl Say, usulcacık gelip, dinleyiciler arasında yerini alacaktı.)
Doğu ile Batı içiçe
“İstanbul Senfonisi”nin ilk notaları… Denizin dalgaları … Denizin gelgitleri… Su sesi yavaş yavaş ney seine dönüştü. İnsan soluğuna…
Yedi bölümlük eser… Adeta yedi tablo, yedi resim, yedi öykü…( “Müzikle resim yapıyor Fazıl” dedim arkadaşlar çok sevdi bu deyişi. ) Her bölümde farklı bir hikaye anlatıyor bizlere… Eserin üç solisti Burcu Karadağ (Ney), Hakan Güngör (Kanun) Aykut Köselerli (Vurmalı Çalgılar)
1. Bölüm: “Nostalji.” Burcu’nun neyiyle soluklandıktan sonra orkestrayla birlikte İstanbul’un geçmişine daldık . Romantik duygusal günlere… Hayallerimizdeki İstanbul… Neye nefesli sazlar ve yaylılar katıldı. Arada alaturka ezgileri çağrıştıran anlar yakalıyorum… Ama sonra daha da geriye gittik adeta tarih içinde bir yolculuk. Vurmalıların katılmasıyla Mehter Marşının, Mehter takımını bile anımsadım. Fetih tarihinin gümbürtüsünü de… Ama rüzgar sesi ve suların sesi savaş ritimlerini silip süpürüyor bölümün sonunda.
2. Bölüm “Tarikat”- Artık tümüyle vurmalı sazlar egemen bu bölümü. Ürkütücü bir tonlaması var. Adeta bir zikir müziği gibi, sanki insanlar transa geçmiş gibi.. Bendir, kudüm , darbuka da Aykut Köselerli döktürüyor…
3. Bölüm: “Sultanahmet Camii”- Bir önceki bölümle tam bir zıtlaşma gibi. Ney ve kudüm bir arada … Ulvi bir havaya giriyoruz. Doğuyla batıyı kaynaştıran, dDünya müziğinin evrensel boyutlarına ulaşan bir müzik… (Gözlerim yaşarır gibi…) sonsuzluğa işaret eden bir müzik dinliyorum…
4. Bölüm: “ Hoş Giyimli Genç Kızlar Ada Vapurunda”… Ah işte en cıvıl cıvıl bölüm! Hatta baştan çıkarıcı . Notaların ve çalgıların birbiriyle flört ettiği bölüm… Her çalgı bir genç kız sanki. Cıvıltılı, dans ritimlerine de yer veren, valse dönüşecekmiş gibi olan , bana Salah Birsel’in “Boğaziçi Şıngır Mıngır “ını anımsatan… Başrol kanunda sanki… Yekta Kopan’ın “Senfoninin için Boğaz vapuru, vapur sesi geçti” tanımına hepimiz katılıyoruz.
5. Bölüm: “Haydarpaşa Garından Anadoluya Gidenler Üzerine”: Nasım Hikmet şiirlerini çağrıştıran bir bölüm . Sanki “Nazm” orotoryosu göz kırpıyor ve ben bu bölümde İstanbul’dan çok Anadolu bozkırının sesini duyuyorum. Ama zaten Anadolu İstanbul’da ya…
6. Bölüm: “Alem Gecesi” . Bu bölüme kanun taksimiyle geçtik. (Teşekkürler Hakan Güngör) . O muhteşem dinginlikten sonra, muhteşem bir cümbüş yaşıyoruz. Ziller, darbukalar coşuyor, kanun coşuyor, tüm orkestra coşuyor . (Gözlerimi Şef Howard Griffiths’ten alamıyorum. O da coşmuş ki ne coşmuş! ) Çılgınca bir cümbüş… Sonra bu coşku yine kanun taksimiyle sona eriyor.
7. Bölüm:”Final” Kısa, özlü, vurucu bir final. Her bölümden izler taşıyan, sonunda romantizme, her insanın kendi hayal şehrine dönüşen, çığlığımızın nefese dönüştüğü ve yine suların, dalgaların sesiyle sona eren final.
Teşekkürler Fazıl Say
Eser bitti. O anda sanki sihirli bir değnek bir komut verdi: O görkemli salonu dolduran 1700 kişi ayni anda ayağa fırladı! Ayağa fırladı ve alkışlamaya başladı! Dünkü gazetede anlattım alkışlar dinmek bitmedi. Ben şimdiye dek ne yurt içinde ne yurt dışında hiçbir klasik müzik konserinde böyle alkış duymamıştım…
Dortmund Müzik evi direktörü ve Genel Sanat Yönetmeni Benedikt Stampa “RUHR 2010 ‘Avrupa Kültür Başkenti’ olma onurunu Fazıl Say’la yaşadı!” derken doğru söylüyordu.
Bu onuru İstanbul’da yaşamamızı engelleyenleri , artık size havale ediyorum… Ama elbet “İstanbul Senfonisi”ni ülkemizde de dinleyebileceğiz. Şimdilik bildiğim, Borusan Filarmoni Orkestrası’nın Gürer Aykal yönetimde “İstanbul Senfonisi”ni ekim ayında seslendireceği.
Teşekkürler Fazıl Say. Müziğin için, besten için… İstanbul’u onurlandırdığın için… Türkiye’yi onurlandırdığın için…Sonsuz teşekkürler.
Cumhuriyet - 16 Mart 2010
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler