Menü

Fazıl Say'ın "Hayatımın En Önemli Günü" dediği gün geldi çattı: "Mezopotamya Sefonisi"


22 Haziran 2012 - Zeynep Oral -

"İkinci senfonim 'Mezopotamya' 23 Haziran 2012'de Uluslararası İstanbul Müzik Festivali kapsamında dünyada ilk kez İstanbul'da seslendirilecek. Sanırım şu ana kadar, hayatımın en önemli günü, o gün olacak. Neden, derseniz, yazdığım en iyi eser olduğunu düşündüğüm bir müzikle dinleyicilerin karşısına çıkıyorum da ondan... "

Bu kış, Fazıl Say, gazetemize yazdığı "Hayatımın En Önemli Günü" başlıklı yazısına şu yukarıdaki satırlarla başlıyordu.

İşte o gün geldi çattı. Yarın 23 Haziran. Fazıl Say'ın hayatındaki (şimdilik) en önemli gün... Şimdilik diyorum, çünkü bundan böyle hayatının daha birçok "en önemli" günlerini yaşayacağından hiç kuşkum yok!

İki gün önce bu sayfalarda müzik eleştirmenimiz Evin İlyasoğlu'nun , Mezopotamya Senfonisinin ilk provasından izlenimlerini okudunuz. Senfoniyi yönetecek olan Şef Gürer Aykal'ın Fazıl Say tanımlaması bence muhteşemdi. Gürer Aykal Evin'e şöyle diyordu:

"Fazıl Say kimdir dersen, onu 3 notayla tarif edebilirim: Sol diyez-La- Si. Bu Orta Anadolu müziğinin simgesidir..."

İKSV'nin, Uluslar arası İstanbul Festivalinin 40.yıldönümü için Fazıl Say'a ısmarladığı eseri Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrasından dinlemek için yarın akşamı beklerken ben yine kendi yazısından alıntılarla, Fazıl Say'a kulak veriyorum:

Öylesine doğal

"Mezopotamya Senfonisi, Nâzım Oratoryosu ve Hayyam Klarinet Konçertosu gibi, özenle bir şahsı anlatmaya çalışan bir eser değil. İstanbul Senfonisi gibi bir şehri anlatmaya çalışan bir eser de değil. Mezopotamya Senfonisi, Richard Strauss'un kendi başyapıtı olarak gördüğü "Bir Alp Senfonisi" için dediği gibi: "Bir ineğin süt vermesi gibidir"...

Tüm doğallığıyla, 42 günde bestelenen, 10 bölümlü, 55 dakikalık, 130 kişilik bir dev orkestra için kurgulanmış, 190 sayfalık el yazımı orkestra partisyonunu kapsayan bir senfonidir.

Mezopotamya Senfonisi'ni, orkestra kadrosu çok fazla olduğu için bazen iki A3 sayfayı üst üste yapıştırarak çalışmak zorunda kaldım tüm enstrümanların ne çaldığını yazabilmek için. Düşünün ki o sıradaki akan müziğin süresi 7-8 saniyedir.

Richard Strauss'un bu "Bir ineğin süt vermesi gibi" deyişini bu yüzden severim. Orkestra eserleri için, oldukça zor bir durumdur bu doğallığa varabilmek... Orkestrayı ve eserin anlatımını kendi içinde duyuyor olmak gerekir. 130 kişinin her birinin tek tek ne çaldığını düşünmek ve tahmin etmekten çok, "duyuyor" ve "biliyor" olmak lazım... Çünkü "düşünmek ve tahmin etmek" o yoğunluktaki bir konsantrasyonda "engel"dir.

Barış Çağrısı

"Mezopotamya'yı bestelerken hürdüm. Farklı yollar denedim, bazen o güne kadar gittiğim yolların ters istikametine gittim.

10 bölümün başlıkları şöyle:1-Ovada iki çocuk 2- Dicle 3- Ölüm kültürü zerine 4- Melodram 5- Ay 6- Güneş 7- Kurşun 8- Fırat 9- Savaş üzerine 10- Mezopotamya türküsü.

Bu eserde ölüm kültürü ve savaş üzerine yoğunlaşma var. Sadece günümüz Ortadoğu ve Güneydoğusu değil konumuz... Mezopotamya'da ta başından beri, Asur, Babil, Urartu, Sümer döneminden beri, akla ilk gelen şeylerden biri, savaş... Ortadoğu'da bir türlü bitmeyen savaş... Evrendeki en anlamsız şey olan savaş.

Mezopotamya Senfonisi, bir barış çağrısıdır. "

Fazıl Say bu barış çağrısına ayın üretkenliğini ve karanlığa anlam katışını; güneşin hayat vericiliğini ve göz kamaştırıcılığını; Dicle'nin sakin ve duru akışı, Fırat'ın köpüklü, devinimli akışını kattı...

"Mezopotamya Senfonisinin ana teması, Urfa bölgesinden, bir Kürt halk türküsüdür... Senfoni iki çocuğun ağzından aktarılmaktadır..." diyordu. Yarını beklerken bunları anımsamakta yarar var diye düşündüm.

Üner Birkan-Sabri Şatır

Müzik dünyamız önemli kayıplar verdi son günlerde... Müzik yazarları Sabri Şatır ve Üner Birkan aramızdan ayrıldı.

Sabri Şatır, gençlik yıllarımda " Operada Gerçekçilik", "Richard Wagner" ve Giusseppe Verdi" kitaplarıyla müzik bilgi ve kültürümün gelişmesine yol açmıştı.

Üner Birkan 'ı çok eskilerden tanıyordum. Eşi, akrabamdı. Maliyeciydi ama tutkusu müzikti, sanattı, mimariydi, sanat tarihiydi. 1972'de Milliyet Sanat Dergisi'ni kurduğumuzda İzmir'den müzik eleştirisi sayfalarımıza yetişti.

Çok sesli müziğin ülkemizde tanınması, benimsenmesi için çaba verdi. Nitelikli müziği savundu. Son zamana dek "Andante" dergisinde yazdı. "İdil Biret'e Armağan"; bir kaynak kitap niteliğindeki "Dinleyicinin Kitabı" ve Charles Munch'tan çevirdiği "Ben Bir Orkestra Şefiyim" kitapları bize bıraktığı ışık dolu armağanlar...

Nur içinde yatsınlar. Tüm sevenlerine, yakınlarına sabırlar diliyorum

Cumhuriyet- 22 Haziran 2012

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.