Fazıl Say'dan "Resital"
12 Haziran 2009 - Zeynep Oral -
Türkiye’de de, yurt dışında da festivaller doludizgin… Müzikli günler çoktan başladı. Yüzlerce, binlerce insan konserlere, resitallere gidip dinliyor. Belki siz de onlardan birisiniz…Gelin bu kez dinleyici değil, resitali verenin açısından bakalım olaya. Ve de bir dehanın iç dünyasından …İşte Fazıl Say’ın yakında çıkacak kitabından (Doğan Kitap) “Resital” adlı bölüm:
“Sabah kalkıp havaalanına giderim / Check-in’di pasaport kontrolüydü her birinden geçip / Telaşlı bir “airport-cafe”de kahvemi içerim hızlıca / Vakti geldiğinde uçağıma binerim /Birkaç saat sonra indiğimde / Başka iklimde başka dilin konuşulduğu bir ülkede /Yine pasaport kontrolüydü bavuldu derken / Arabayla otelime geçerim /Öğle yemeğini yalnız başıma yer / Birkaç saat kafamı dinlerim
Akşamüstü saat beş gibi konser salonuna geçmiş olurum /Hiç bilmediğim bir piyanoya alışmaya çalışırım bir iki saat içinde /Orada iki insan vardır.Akortçu ve ışıkçı /Tanımadığım adamlardır bunlar /Onlarla genellikle “merhaba nasılsınız?” türünden beş altı kelime konuşulur/ Bunlar zaten o gün ağzımdan çıkan ilk laflardır.
Konsere yakın saatlerde /Yedi ile sekiz arası /Kuliste herkesten her şeyden uzak bir başıma içime dalarım / Saat tam sekizde / Ki o hep sekizi üç veya beş geçedir / Karanlık ve sessiz kuliste hazırımdır artık /Salonda beni dinlemeye gelmiş 2,500 kişi de sessiz ve hazırdır/Işıklar kısıldığında yürümeye başlarım piyanoya doğru…
Her konser gibi / O konser de benim kendimle alışverişimdir / Bir iç hesaplaşmadır/Yapmak istediklerim ve yapabileceklerim hakkında/ O gün o şartlarda yapabileceğim ne varsa
Uzun ve saygıyla selam verirken salona/ Son yedi yıldır yaptığım gibi /Tıpkı bir dua okur gibi seslenirim kendime/ Saygılarımı sunarım / Saygıyla eğil/Uzun uzun saygıyla/ Sevgiyle /İçtenlikle/ Bu güzel insanlara iç sesini sunmaya geldin/Onlar da seni dinlemeye geldi/ İçine çek onları /En derinden hissedecek kadar içine çek/ “İyi”yi hisset./Ve başlar konser/Çalan benim/ Dinleyen benim/ Değerlendiren benim/ Eleştiren benim
Müzik her şeydir /İnsan da ilhamıdır/Ön sırada oturan yedi yaşındaki papyonlu bir oğlan çocuğu beni ateşlemiştir /Müzik ona hitap etmelidir / Eğlenmelidir o sırada çalan Mozart ile / O velet anlamalıdır müziğin dilini / Evrendeki tek ortak dili/ Haz duymalıdır/ Dikkatini çekmeliyim onun /Anlaması, haz duyabilmesi için.
Yahut yukarı balkonda oturan şu genç kadın /Dördüncü sırada beni dikkatle dinleyen şu yaşlı dede /Kimbilir hangi anılara dalıp gitmekte hayatının sonbaharında /Mozart’ın seslerini dinlerken/1942’deki ilk aşkı mı, 1955’de annesini yitirişi mi 1963’deki düğünü mü?/ 1996’da eşini kaybetmesi mi? /Bir tatil kasabasında başka bir kadına duyduğu platonik aşk mı?/O anılara ben de katılmalıyım Mozart eşliğinde
Beethoven’den “yaşam mücadelesi”yle dolu bir sonat gelir ardından belki Veya o gün Prokofyev’in “savaş sonatı” vardır programda/ Ve ben ne yapıp edip İkinci Dünya Savaşı trajedisine dalmalıyım / O müzik eşliğinde / Liszt’in Si minör Sonatı da olabilir programda Faust ile Mefisto arasında geçen / Koca bir orkestraya dönüşür piyanom /Gerçeğin çok ötesine bir Wagner operasının hayal âlemine dalmalıyım / İçimi dinlemeliler / Her ne çalarsam çalayım / İç zengindir /Trombonların öfkeli emirleri / Trompetlerin dramatik sinyalleri / Geniş bir yaylı sazlar topluluğunun / Sessiz ve de hazin tınısı kaplıyor ortalığı / Hepsi tek bir gerçeğe çıkıyor/ Piyano sesinin yok olduğu bu orkestrada.
Memleketimden bir tutam toprak alıp getirmişim gibi gelir / “Aşık Veysel Anısına Kara Toprak” o konserin sonunda /Bir “nostalji” gibidir /Neredeysem artık o anda /Sesimi yolluyorumdur Anadolu’ya / Ta uzaklardan…
Konser bitiminde güzel geçtiyse her şey / Uzun uzun ayakta alkışlarlar /O anlar artık daha çok kendimle konuştuğum anlardır/“Şöyle bir bis parçası çalsam hoşlanırlar herhalde” deyip keyiflenirim /Ne çalsam iyi gider?/Bir egodur o/ Bir zafer sarhoşluğu/“Hak edilmemiş” değildir ama /Yürüyüşler, selam verişler daha bir enerji doludur /Daha bir atiğimdir /Kazanılmış olan motivasyonun etkisiyle /Çalışım daha bir özgürdür artık.
Konserden sonra kayıtlarımı imzalar tebrikleri kabul ederim/Danke, thanks, merci, grazie, arigato, sağolun…/Tek kelime ile teşekkür ederim beni kutlayanlara/ O akşam ağzımdan çıkan kelime yirmiyi bulmuştur ancak.
Derken her şey biter. Ben ve 2,500 kişiden arda kalan yine yalnızca benimdir/ Yalnızlığımdır.
Ertesi sabah /Konserim hakkında çıkmış övgü dolu yazılara yer verilmiş gazetelerin/ Henüz bayilere ulaşmadığı bir şafak vakti/Ben yine havaalanının yolunu tutarım / 2,500 insanı ardımda bırakıp/Onlar şimdi herhalde konseri dostlarına anlatmakla meşgullerdir/Oysa ben o insanların hiçbiriyle bir cafe’de oturup tanışamadım/Konserim üzerine hiç kimseyle konuşamadan /Ayrılıyorum bir şehirden daha.
Havaalanında o sırada soğuk suyla tıraş olup saçımı tarıyorum/ Bunun çok benzeri bir başka gün daha beni bekliyor. /Metin Altıok'un Bingöl’deyken yazdığı serzeniş şiirini hatırlıyorum:
“Ay dokundu omuzuma irkildim/ Göğün puslu balkonunda/ Birdenbire insanları özledim /”
Günler ve günler sonra /Bir gece karanlığında /Kapıyı çekip çıktığım evime geri döndüğümde 100,000 insana müzik dinletmiş birinin yorgunluğu vardır üzerimde/ Ama mutluyumdur aslında/ O insanların hiçbirinin adını değil belki ama o enerjiyi biliyorum / İnsanların evrene yaydığı o “iyi” enerjiyi.
Geriye kalan sadece kızım ve ben /Ve tabii en yakınlarım/ Yani dostlarımdır.”
Cumhuriyet- 12 Haziran 2009
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler