Menü

Faşizm tepeden inmez!


05 Şubat 2024 - Zeynep Oral -

Viyana’nın ünlü Volksoper’i ‘Halk Operası’ 125 yaşında. Avusturya imparatorunun yüzüncü yıl kutlamaları için kurulmuş. Zaten adı da “İmparatorluk Tiyatrosu” diye konmuş. Ancak imparator ya da kayser, bir türlü zahmet edip operaya teşrif etmeyince başta genel sanat müdürü, sonra burada çalışanların hepsinin tepesi atmış; yapının adını “Halk Operası”na çevirmişler ve tiyatro dolup taşmaya başlamış. 

Bütün bunları nereden mi biliyorum? Gece bekçisiyle suflör, sahnede birbirleriyle dertleşirken duydum ve öğrendim. En iyisi baştan başlamak: 

POLİTİKA DEĞİL TİYATRO YAPABİLMEK

Volksoper kuruluşunun yıldönümünü kutlamak için 2023 sonunda kendi tarihinden ve serüveninden yola çıkarak yeni bir müzikli oyun hazırladı: “Lass Uns Die Welt Vergessen”. Tam çevirisi: “Unutalım Bu Dünyayı” Ancak oyunu izledikten sonra “Boş vermişim bu dünyaya!” da diyebiliriz diye geçti içimden. 

Perde açıldığında 1938’in ilk ayları. Sahnede oyuncular, dansçılar; bir kenarda reji masasında yazar, rejisör, besteci, koreoğraf, tiyatronun müdürü; orkestra çukurunda müzisyenler... Her gün bir başka sahnenin provası yapılıyor. Elbet bir operetin provası. Ülkenin en romantik, en pastoral, en rüya gibi bölgesi Wachau’dan “Selamlar ve Öpücükler” adlı bir operet. Dekorda çiçekler, böcekler, nehirler, ortalık günlük güneşlik. Provada, her tiyatroda rastlanan sorunlar, danslar, şarkılar... 

Sonra... Sonra... Birdenbire olmuyor. Tepeden güm diye inmiyor. Sinsi sinsi yaklaşıyor, adım adım ilerliyor. Yasaklarla güçleniyor. Bir gün yeni bir kural, ertesi gün bir kuraldışılık. Kâh havuç kâh sopa göstermeler.

Bugün üç müzisyen yok, ülkeyi terk etmişler. Ertesi gün bir oyuncu kolunda Nazi bandıyla geliyor. Derken üç oyuncu... Rejisör istediği kadar “Biz politika değil, tiyatro yapıyoruz” diye tepinsin; tiyatro müdürü “Nazi bandını dışarıda tak, burada takamazsın” desin. Oyuncuların çoğu, besteci, yönetmen, orkestra şefi Yahudi. Derken provayı bırakıp “Biz Hitler’in 15 Mart mitingine gidiyoruz” diyenler...

PERDE ASLA KAPANMAZ 

Birdenbire olmadı, tepeden güm diye inmedi. Sinsi sinsi, halkı sindirerek, korkutarak, yalanla, yozlukla, görmek, duymak istemeyenlerle, sonra usul usul kabullenmeyle, o aydınlık sahne karardı karardı. Ortaçağ, korku, kapanma... Ve artık kimse, “Biz politika değil tiyatro yapmak istiyorduk” diyemedi. 

Değil tiyatroda, evlerinin en mahrem köşelerinde bile yasak müzikleri dinleyemez, yasak kitapları okuyamaz, yasak düşünceleri konuşamaz oldular. Yükselen alçalan bir döner sahneyle tüm sanatçıların evlerinin içini de görebiliyorduk.. 

Avusturya Hitler’i bağrına basıp Nazizme teslim olduktan sonra da “Perde asla kapanmaz” kuralı işledi. 

Oyuncu ve müzisyenlerden kaçabilenler kaçtı. Kaçamayanlar, kovuldu, tutuklandı kamplarda ya da işkencede öldürüldü. Birçoğu tıpkı günümüzde savaştan kaçan göçmenler gibi sınır kapılarında süründü.

Ya oyuna ne oldu? Oyun devam etti. Tam bir zevksizlik, propaganda ve insanın içini acıtan bir rezillik örneği oldu. Geriye suflörle gece bekçisinin fısıldaşmaları ve anıları kaldı. 

Theu Boermans’ın yönettiği Keren Kagarlitsky’nin müziğini bestelediği (ayrıca Nazilerin yasakladığı Schönberg ile Mahler müzikleri de vardı) oyun bittiğinde günümüzü düşünüyor ve cehennemi yaşıyordum. 

WEST SIDE STORY 

Volksoper’in 2024 için seçtiği yeni prodüksiyonu yine güncel mi güncel bir müzikaldi. Evet “Batı Yakası Hikâyesi”. Leonard Bernstein ve Jerome Robbins ikilisinin muhteşem eserinin, orijinalin izinden giderek, tozu alınmış ve yepyeni bir prodüksiyonun ilk temsilini yakaladım. 

Eserin temeli yerli yerindeydi. Ancak bu kez çok genç, çok dinamik kalabalık bir ekiple yeniden yaratılırken en çok “öteki olmanın” altı çizilmişti. 

Müzik direktörü Ben Glassberg, rejisör Lotte de Beer ve Porto Rikolu ünlü koreograf Bryan Adams, iki grup genç (Jets ve Sharks) arasındaki çekişmeyi, düşmanlığı, aşkı, kavgayı, yer kapmacayı, sevişmeyi, kıskançlığı, yeryüzünün tüm duygularını; müziğe ve birbiriyle farklı hatta çelişkili danslara yüklemişlerdi. Caz ezgileri ve köşeli devinimler Jet’lerin; Latin ezgiler, sıcak ve yuvarlak, akışkan devinimler Shark’larındı. Koreografi, nefes kesen bir çeşitlilik gösteriyordu. 

Müzikali taçlandıran ise muhteşem sesleri özellikle başrol oyuncularıydı. Soprano Jaye Simmons (Maria), tenor Anton Zetterholm (Tony), mezzosoprano Myrthes Monteiro (Anita) sesleri kadar oyunculuklarıyla ve danslarıyla da izleyiciyi büyülüyordu.

Kimi konular hiç ama hiç eskimiyor ve eksilmiyor! Hayatta da sahnede de!

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.