Menü

Devletten Utanılır Mı?…


26 Nisan 2009 - Zeynep Oral -

2002’deydi... DGM, Yaşar Kemal’i bir yazısı nedeniyle hapse mahkum etmişti.... (Belleksiz toplumuz, belki DGM’yi anımsamayanlar olur- DGM yani Devlet Güvenlik Mahkemesi...) Gerekçe “Halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farkı göstererek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek”ti... 

O sıralar TRT’de bir programa  sanat ve kültür sohbetleriyle katılıyordum. Canlı yayındı.  O hafta bu karar nedeniyle devletimden utandığımı söyledim. Ertesi gün işime son verdiler. Program yapımcıları beni “kurtarmaya” çok çalıştı ama olmadı. Meğer  devletten utanılmazmış. Yani ne olursa olsun devletten asla utanılamazmış

Doğrusu devletten utanılmayacağını ben bilmiyordum. Ama anlaşılan  hala öğrenemedim. Çünkü şu son günlerde yine çok utanıyorum. Devletten utanıyorum.

Dipçikle öldürmeye teşebbüs...

23 Nisan  Çocuk Bayramı, çocuklara armağan bayram.... Bayramdan geriye benim içime yerleşen ve beni kolay kolay terk etmeyecek  görüntü, dipçik darbeleriye öldürmeye teşebbüs görüntüsü oldu. Bir de yoğun mu yoğun o utanç duygusu... Bu devletten utanıyorum diye avaz avaz haykırma isteği...

Eğer kameralar  o korkunç görüntüyü yakalamasalardı... Eğer gerçekleri  çeşitli sivil toplum kuruluşlarından ya da barış  gönüllülerinden  duysaydık, yok artık  bu kadar da olmaz derdik, abartıyorlar derdik, işte yine propaganda yapılıyor derdik!

Ama gördünüz işte. Kapkara korunaklı zırhlı giysiler içindeki iri yarı  Özel harekatçı polis, cılız sıska çelimsiz  14 yaşındaki Seyfi’yi (çok daha küçük gösteriyor) kovaladı kovaladı, sonunda kayaların dibinde kıstırıp  dipçikle.... (Anlatmak istemiyorum!) Gözü dönmüşlük. Hınç. Öfke. Öldüresiye... Kafasına, en çok kafasına... Hınçla, öfkeyle... Görmediyseniz mutlak izlemelisiniz: Bir polisin bir çocuğu dipçikle öldürme teşebbüsünün gerisinde egemen olan şiddet kültürünü kavramak için bile olsa görmelisiniz!

Ah çocuğum, o dipçik bedenine ve başına inerken  bir martı, bir kuş  olup uçmanı isterdim. Ama olamazdın.  Hakkari’de  gökyüzü çok alçak kuş olup uçamazdın. Hakkari’de deniz yok ki, martı olasın.

Can Yücel  nerdesin! Gel anlat şimdi “Martılar ki, sokak çocuklarıdır denizin” dizesini! Ya da haykır yeniden “Dönülmez  faşizmin ufkundayız / Vakit çok geç...” diye

Dağlarca’dan sevgiyle...

Tamam çocuk ölmedi. Polis açığa alındı, hakkında soruşturma açıldı, komutanlar generaller hastanede ziyaret etti, Vali üzüntülerini belirtti vb. Ama benim utancım, devletten duyduğum utanç azalmadı.
Belki de bugüne dek hiçbir işkencecinin cezalandırılmadığını bildiğimden... Belki de  devletin zulm edenlere kol kanat gerdiğini fazlasıyla sık gördüğümden... Belki de artık adalete inanç duygumun örselendiğinden... Belki de Ahmet Türk’ün  “Hakkari’de kafası dipçikle parçalanmak istenen 14 yaşındaki bir çocuk değil, Kürt halkının kafası ve beynidir” sözlerini  gerçekçi bulduğumdan...  Belki hukuk devleti olmaktan adım adım uzaklaştığımızı gördüğümden....    

Utancım devam ediyor hala....

Yaşar Kemal’le başladım bir  Dağlarca anısıyla bitireyim.

İçinde hep bir çocuk barındıran  Fazıl Hüsnü Dağlarca bana şöyle anlatmıştı: “ Yanımdan bir çocuk geçer, iki saniyede bir bakışta ilişki kurulur aramızda. Anası kolundan çeker. Çocuğun omzundaki ağrıyı içimde duyarım.”

23 Nisandan beri  her yanım ağrıyor.

 

Cumhuriyet- 26 Nisan 2009

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.