Denizden, Çölden, Yollardan yana…
16 Ocak 2005 - Zeynep Oral -
“İki şey var ancak ölümle unutulur” diyordu Nazım Hikmet , “Anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü…”
Anamın aydınlık yüzü bana yol göstermeye devam ederken, şehrimin karanlık yüzünü unutmaya çalışıyorum şu günlerde. Şehrimin, karanlık ve rezil yüzünü…
Şehrim İstanbul’un karanlık ve rezil yüzünü her geçen gün şiddetini arttıran tecavüz ve taciz olaylarında, kapkaç olaylarında görüyoruz. Bir üç beş değil, “münferit” olaylar hiç değil … Birkaç kuruş gasp etmek için kadınların çantalarına saldıranların ; yılbaşı eğlencesini , bir kadına toplu tecavüz etmek için fırsat bilenlerin; akşamın karanlığını, kendi kafalarındaki karanlığı beslemek için kullanan açgözlülerin; doymak bilmez iştahlarını kadınlar üzerinden bastırmaya çalışanların fotoğrafları gözümüzün önünden geçerken , biz Sivri Ada’ya İstanbul’u simgeleyecek ne heykel diksek diye tartışıyoruz.
“Burası Türkiye” ! Evet, öyle ! Yılbaşı gecesi bir yabancıya tecavüz ederken kıvançla haykırılan bu nidaya bakarsanız, belki de, Sivri Ada’ya dev bir erkeklik organı dikmek gerekir diye düşünenler çoğunlukta!
Hayır, yalnız hızla derinleşen gelir uçurumuyla açıklanamaz bu rezillik. Bu bir zihniyet ve temelinde yatan, kadına bakış açımız, kadını koyduğumuz yer, onun kişiliği, bedeni üzerinde iddia ettiğimiz hak ve bu zihniyeti şiddetle beslememiz…
X
Başka fotoğraflara sığınıyorum.
İstanbul’un karanlık ve çirkin yüzünü unutmaya çalışıyorum.
Fotoğraf sanatı, biraz büyücülük gibi bir şey. Fotoğraf sanatçısı da büyücü… Yalnız göze görüneni değil, görünmeyeni de gösteriyor bize. Görünenin gerisindekini, ardındakini, içindekini , derinindekini , üstündekini, ama en çok söylenmeyeni, söylenemeyeni fısıldıyor kulağımıza… O nedenle fotoğrafı çeken kadar, fotoğrafa bakana da iş düşüyor. Fotoğrafa bakmak yetmiyor. Fotoğrafı gönül gözüyle de dinlemesi gerekiyor.
Bunları bana söyleten İstanbul’daki bir sergi ve bir kitap.
“Denizden Yana, Çölden Yana” Cengiz Tacer’in ilk fotoğraf sergisi. Onu sayısız filmin başarılı görüntü yönetmeni ve belgeselci olarak tanıyabilirsiniz. Milli Reasürans Sanat Galerisi’ndeki sergisiyle bu kez “büyücülüğünü” ortaya koyuyor.
Sina Çölü, Tebere, Büyük Sahra çöllerinden, Ege Denizi’nden çektiği fotoğrafları size anlatmaya kalkışmayacağım. Fotoğraf anlatılmaz.
Görüntüleri anlatmaktansa, denizi bir ebruya dönüştürdüğünü, çölde kum tanelerinin hareketini, müziğini ve şiirini yansıttığını söyleyeceğim. Ben yalnız denizin ve çölün değil, ışığın, gölgenin, karanlığın ve renklerin de böylesine cıvıl cıvılını, kahkaha atanını, haykıranını, coşanını, kıpır kıpır olanını görmemiştim. En iyisi kendiniz görün. Sergi 26 şubata dek sürüyor.
Fotoğrafın büyüsüne beni bir kez daha inandıran kitap ise Eczacıbaşı A.Ş. nin yayınladığı “Yollar… Sokaklar…” adlı albüm.
Ülkenin belli başlı birçok fotoğraf sanatçısından Türkiye coğrafyasından, doğasından, ovalarından, kırlarından, dağlarından, yerinden göğünden, güneşinden bulutlarından, köylerinden kentlerinden yollar ve sokaklar…Ama tüm bu yollar gelip insana dayanıyor. Fotoğrafta insanı görelim ya da görmeyelim, insan ve insanoğlunun binbir hali orada. İnsanın tarihi ve coğrafyası orada. İnsanın faaliyeti, işi, eylemi, sevinci, hüznü, acısı, umudu orada.
Kitapta eserleri yer alan sanatçıların tümünün adını vermeye bu köşe yetmez, ayırım yapıp birkaç isim vermeye de benim gönlüm razı olmadı. Ancak kitabın başındaki Talat Halman’ın yazdığı harika sunuda onun da dediği gibi “ her biri görsel büyünün başyapıtı bu fotoğraflar… Bir insanlık belgesi bu, tüm gücüyle evrensel.”
16 Ocak 2005 - Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler