Deniz çok uzak…
23 Temmuz 2005 - Zeynep Oral -
İstanbul Dünya Mimarlık Kongresi günlerinde yazdığım “Kente Kentliler Sahip Çıkarsa… ” yazımda İstanbul kimliğine darbe vuracak iki projeden, Tarihi Haydarpaşa Garı’nın “Dünya Ticaret ve Kruvaziyer Limanı”na dönüştürülmesi ve emektar şehir vapurlarının kaldırılmasından söz ediyor ve bunlara karşı durmamız gerektiğini savunuyordum. Bu yazım üzerine, Mimar Ersen Gürsel, dikkatimi İstanbul’a ilişkin “üçüncü bir darbe”ye çekti.
Söz konusu alan , Güzel Sanatlar Mimar Sinan Üniversitesiyle, Tophane ve Karaköy Meydanına dek uzanan alan. İstanbulluların sık sık yaya veya araçla geçtikleri en işlek alanlardan biri…
Deniz bitti
Diyelim Dolmabahçe’ den Karaköy’e gidiyorsunuz. Dolmabahçe’de denizi gördünüz. Kabataş’ta denizi gördünüz. Derken Mimar Sinan Üniversitesi.. . Onun da sağından solundan ve dev girişinden denizi gördünüz… Sonra? Sonra deniz yok. Deniz bitti. Artık Galata Köprüsüne gelinceye dek denizi unutun. Yok , göremezsiniz!
Üniversite ile Tophane arasındaki 650 metrelik sahil Denizcilik İşletmelerine ait bürolar, antrepolar , dev kütle yapılarla dolu.
Neyse ki bu dev yapılardan biri “İstanbul Modern” e, müzeye dönüştü de, gidenler kafeteryasından denizi görebiliyor. Ve gördükleri, hiç kuşkunuz olmasın, İstanbul’un en güzel manzarası: Bir yanda tarihi yarımadayı , Topkapı, Ayasofya, Sultanahmet’in oluşturduğu muhteşem silueti , öte yanda Boğazla Haliç sularının Marmara denizinde buluşmasını ve Üsküdar’ı görüyorlar. Yeryüzünde bir benzeri daha olmayan görüntü…
Ersen Gürsel, “Galata Port “ adıyla anılan (Galata Limanı demek) bir projeyle buranın uluslar arası bir yolcu limanına dönüştürülmesiyle , denizle aramıza yeni bir duvar daha çekileceğini ; projenin İstanbul Koruma Kurulu’ndan onay aldığını belirtiyor.
“Kentin bu alanı Beyoğlu’nun denize açılan kapısı, penceresidir ,” diyen Gürsel, “Galata Port” projesiyle, insanlarla deniz ilişkisinin daha da kesileceğini ve sayısız sorun getireceğini ileri sürüyor.
Alternatif çözüm
Bizde genellikle bir projeye karşı çıkılınca beraberinde alternatif çözüm üretilmez. Oysa , değişik disiplinlerden bir araya gelen ( Deniz İncedayı, Ersen Gürsel, Sema Erder, Çelen Birkan, Seher Sezer, Haluk Erar, Güven Birkan, Tan Oral, Gürel Yontan, Gökhan Erkek, Gürkan Özenen’den oluşan) bir ekip kongrede alternatif çözüm de üretiyor. Bunları ayrıntılarıyla Dünya Mimarlık Kongresinde “İstanbul Yeniden” başlıklı bir bildiri, film, afiş ve broşürlerle destekleyerek sundular.
Bu ekibin önerisi, özetle , söz konusu alanın sosyal ve kültürel bir alana dönüşmesini ve halka açılması… Uluslararası yolcu limanının Salıpazarı, Tophane yerine , Yenikapı- Zeytinburnu’nda yapılmasını savunuyorlar.
Gökdelen misali, bilmem kaç katlı turistik yüksek dev gemiler, günümüzde artık yüzen şehirlerden farksız. Bunlar denizle aramızda yeni bir duvar daha örmekle kalmayacak beraberinde nice sorunlar da getirecek. Bu gemiler , İstanbul’da genellikle bir ya da iki gün gibi kısa süreler kalır. Tüm yolcuları ilk iş, Osmanlı , Bizans ve Roma uygarlıklarının iç içe olduğu tarihi yarımadaya yönelir. Düşünün yüzlerce insan otobüslere bindirilip, Sultan Ahmet’e götürülüp getirilecek… Odu mu size orası bir otobüs parkı! Ayrıca trafik keşmekeşini de unutmayın. Bu açıdan limanın Yenikapı – Zeytinburnu tarafında olması çok daha mantıklı.
Farkında olmak
Dört bir yanı denizle çevrili, içinden ve dışından deniz geçen, muhteşem bir kent İstanbul . Ama denize küs, denize dargın sürdürüyor yaşamını…
Peki İstanbul’da yaşayan denizle ne kadar ilgili, denizden ne kadar yararlanabiliyor?
Turistik oteller, özel evler , devlet daireleri, ticarethanelerle, depolarla, imalathanelerle duvar ördüğümüz denize İstanbullular ne kadar ulaşabiliyor?
Gülhane Parkı’ndan Kabataş’a, yaklaşım 2.5 kilometrelik kıyı boyunca doğrudan denize açılan kaç pencere kaç kapı var?
İstanbul’un hangi sokakları, hangi meydanları, hangi tarihi yapısı denize açılıyor? Tarihsel-kültürel odaklar denize açılabiliyor mu?
Hani nerede kamusal kültür alanlarımız? Ya onlar denize varabiliyor mu?
Tüm bu soruların yanıtı korkarım ki olumsuz. Ve işte tam da bu nedenle tatil günlerinde insanlar özel araçlarıyla kıyı yollarına yığılıp “cehennem”i yaşamıyorlar mı! Oysa yalnız tatil günü değil, haftanın her günü, her saati “cennet” misali yaşanacak kıyıları olan bir kent İstanbul! Yeter ki değerlendirmeyi bilelim.
Bu kentin Belediye Başkanı, Kadir Toptaş, mimar kökenli, mimarlık eğitimi almış. Elbet bunları görüyor, düşünüyordur… Şehircisi, plancısı, mimarı, çevrecisi, ama en başta bu kentte yaşayan kentliler, dönüşüm süreçlerinin farkına varmak, farkında olmak ; şu yukarıda sıraladığım soruları sormak, yanıt aramak, soruları ve yanıtları tartışmak zorunda değiller mi ?
23 Temmuz 2005- Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler