Dansın "Einstein"ı Artık Yok...
31 Temmuz 2009 - Zeynep Oral -
Merce Cunningham modern dansı “modernleştiren” , düşünceyle buluşturan isimdi.
Geçen yüzyılın sonunda, bu yüzyılın başında İsodora Duncan , bale pabuçlarını bir yana fırlatıp, sahnede çıplak ayakla dans etmeye başladığında, 19. Yüzyılın klasik balesine meydan okuyor ve ardından bir kapı aralıyordu. Aralanan kapıyı iki insan, George Balanchine ve Martha Graham 1920'lerden başlayarak, ardına dek açacak ve sonu gelmeyen bir ırmağın akmasına, akmasına, akmasına neden olacaklardı. Yaratıcılıkla, düş gücüyle, birbirinden farklı buluşlarla, keşiflerle, araştırmalarla, sorgulamalarla yeniden yaratmalarla akan bir ırmak... Bu ırmak modern danstı.
Bu ırmağın en önemli kaynaklarından biri, Merce Cunningham, birkaç gün önce 90 yaşında öldü. Onun ölümüyle, dans dünyası önemli bir düşünürünü de yitirmiş oldu. Dans dünyasının “Einstein”ıydı
Dansın kodlarını değiştirdi
İşte onu önemli ve farklı kılan birkaç özelliği: (Yerim dar ancak satırbaşlarını veriyorum:)
Martha Graham’ın öğrencisiydi. Onun etkisinde yeni açılımlara yönelirken ilk iş bale ile modern dans arasındaki rekabeti, çelişkiyi bir yana bırakıp, insanın en doğal, en güncel hareketlerinden yola çıkarak koreografi yapmaya çalıştı.Şehir hayatı, yoldan geçenler, sporcular, yürüme, oturup kalkma , tüm hareketler ve hareket eden her şey onun için dansın alfabesi olabilirdi... Yeter ki peşine düş tüğü “neden”, “niçin” ve “nasıl” sorularına yanıt arasın...
New York’lu şair, yazar, ressam, tasarımcı , müzikçi bir araya gelip, tüm sanatlar arasındaki sınırları yok ederken, Marcel Duchamps, Robert Rauchenberg, Jasper Johns, Andy Warhol gibi sanatçılarla sahneyi bir bütün olarak ele alıyordu.Böylelikle yalnız dans değil tiyatro dünyasına da uzanıyordu.
Merce Cunningham’ın en verimli ve en yaratıcı işbirliği John Cage ile olandı. Hem iş arkadaşı hem hayat arkadaşı , can yoldaşı besteci John Cage’le ilk deneysel çalışmaları müziği ve koreografiyi birbirinden bağımsız ele almalarıydı. Beste ve koreografi, ayrı ayrı yaratılır, sonra birleştirilirdi. Buradan yola çıkarak ıkı saanatcı “Rastlantısal kararlılık” savını geliştirdi.
Sonraki yıllarda koreografilerine video sanatını da kattı.
60’lı yıllarda onun ilk eserlerini Avrupa festivallerinde izlediğimde, o güne dek izlediğim hiç bir modern dansa benzemediğini görmüştüm. Sanki dans değildi. Dışavurumcu tablolardı, sokak manzaralarıydı. 1985 Yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı onu İstanbul Festivaline getirtti. O zaman onunla konuşma fırsatı da bulmuştum. Şu anda notlarım yanımda değil. Ancak, “Dans insana yaşadığını hissettirir” dediğini hi,ç ama hiç unutmadım.
Kısa bir süre öncesine dek kendi de yıllara meydan okurcasına, sahnedeydi, dans ediyordu.
Son yılını tekerlekli iskemlede geçirdi. Sık sık bu durumu trajik bulmadığını söylüyordu. Çünkü onun ilgisini geçmiş ya da gelecek değil, sadece içinde bulunduğumuz an çekiyordu. Dansta yaratıcılığın sonsuzluğuna inanıyordu.
Evet, dans insana yaşadığını hissettirir... Geçici bile olsa...
Demirtaş Ceyhun
Uzaklarda bir yerde tam bu yazıyı yazarken , Demirtaş Ceyhun’u yitirdiğimiz haberi geldi beni buldu! Ondan okuduğum ilk kitap “Çamasan”daki öykülerdi hiç unutmadım. 70’lerdeydi. Sonra araya nice romanlar, öyküler, anılar, dernek çalışmaları, kahkahalar, ideolojik vepolitik kavgalar, buluşmalar, ayrılıklar girdi... Haberi alınca şimdi o çok sevdiği Aziz Nesin’le buluşmuştur diye düşünmeden edemedim... Tüm yakınlarına sabırlar diliyorum...
Cumhuriyet –31 Temmuz 2009
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler