Menü

Cumhuriyet'i Kutlarken : Akıl ve Bilim Yolu…


01 Kasım 2003 - Zeynep Oral -

Türkiye Cumhuriyeti'nin 80. yıl kutlamalarını izlerken boğazımda büyüyen düğümü, gözlerimi genzimi yakan yaşları açıklamaya çalışıyordum…

Evet, ben, bayrağım dalgalanırken, İstiklal Marşı hep bir ağızdan söylenirken, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet ilkeleri yüceltilirken gözyaşlarını tutamayan kuşaktandım. Çünkü ne zulümlerden , ne güçlüklerden sonra, eşsiz bir bağımsızlık savaşı verdikten sonra, "olanaksızı" gerçekleştirdikten sonra , nerelerden nereye geldiğimizin bilincindeydim.

Gözümün önünden yüz binlerin akışını , o coşku selini gördükçe, bunun bir hatırlatma olduğunun da bilincindeydim elbet. Cumhuriyet kazanımlarının bir hatırlatması… Cumhuriyetin, laik devlet ilkeleriyle, aklın ve bilimin ışığıyla, uygarlık ve çağdaşlık yolunda atılan adımlardan, bu milletin asla vazgeçmeyeceğinin hatırlatılması…

Bu hatırlatmayı izlerken, genzim tutuşuyordu, çünkü Cumhuriyet ilkelerinin tehdit altında olduğunu da biliyordum.

Bugünkü hükümet yalnızca Cumhuriyet kurumlarını hedef almakla, onlara baskı uygulamakla, kavramların içini boşaltmakla kalmıyor, özellikle de kadınlar üzerinden yürüttüğü politikalarla "Ilımlı İslam"ı (her ne demekse o!) yönetim biçimi olarak yerleştirmeye çalışıyor. Ve bunu "özgürlük" adına , sözüm ona "özgürlük" adına yaptığını söylüyor. Türban özgürlüğü, tekke, medrese özgürlüğü, tarikat özgürlüğü, din adına ayırımcılık uygulama özgürlüğü … (Biz bu ülkede din adına insanları öldürme, yakma özgürlüğünü de yaşadık, unutmayın!)

Demokratik rejimi yok etme özgürlüğü yolunda atılan adımlar…

Laiklik ilkesini adeta bir "küfür" gibi gören ve bu toplumu, akılla bilgiyle asla bağdaşmayacak, akıl almaz bir biçimde "laikler" ve "dindarlar" diye bölmeye çalışanların çabası boşuna.

Türkiye Cumhuriyeti, Türk milleti temel ilkelerini sonuna dek savunacak.

Önceki gün bu köşede Ahmet Cemal, enfes yazısında "Cumhuriyet'in ilanı, altıyüz yıllık ümmet, yani inanç toplumunun artık akıl toplumu olma yolundaki ilk adımıdır" diye doğru bir saptama yapıp , laiklik ilkesinin dini "tavsiye etmek değil, tam tersine , bir zamanlarki saygın yerine, yani bireyin vicdanına ve ahlak dünyasına yeniden oturtmaktır" diyordu. 50'lerden bu yana, din kisvesi altında politik çıkarlar için akılcılıktan ödün verilmeseydi, tarih boyunca nice kültürlerin hamuruyla yoğrulmuş Anadolu'da, İslam dininin bilgeliğe dönüşebileceğini vurguluyordu.

Dinin, bireyin vicdan ve ahlak dünyasında yerini almasını ve yalnızca bilgeliğe dönüşmesini dilerken, ben yine Mustafa Kemal Atatürk imzalı aşağıdaki sözleri içimde büyütüyorum :

"Ben manevi miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum.

Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.

Zaman süratle ilerliyor; milletlerin, toplumların , kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişini inkar etmek olur.


Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar."

Bu sözlerin rehberliğine ,şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.


01 Kasım 2003

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.