Çocukların Ölümü...
17 Temmuz 2011 - Zeynep Oral -
Yaşlı başlıydı. Babacan, sevimli bir hali vardı. Sohbeti fena değildi... Bindiğim taksinin sürücüsüydü. Elbet İstanbul trafiğinden yakınıyordu...Sonra... Sonra sıra haberlere geldi... Memleket hallerine geldi... Sonra... (Yazmak istemiyorum... yazmak istemiyorum...) Sonra: "Hepsini geberteceksin!" dedi... Ve ekledi:
"Kaç kişiyseler, nüfusları kaç milyonsa, hepsini öldüreceksin... Birini bile sağ bırakmayacaksın... Ancak o zaman hallolur bu mesele..."
Önce yanlış duyuyorum sandım... Sonra doğru duydum ama anlamadım dedim... Tekrar tekrar vurguladı, sakin sakin anlattı... "Birinin bile sağ bırakılmaması gerekenler," Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kürt vatandaşlarıydı.
Yıllardır öldürüyoruz ama yine de... diyecek oldum. Vazgeçtim... Ne desem anlamsızdı. Sözcüklerin aczi, gözyaşlarıma karışıyordu.
İçim çok acıyordu. Ölen bütün çocuklar için acıyordu...
Hoşsohbet, babacan bir adamın canavara dönüşmesine tanıklık ettiğim için de acıyordu...
İndim taksiden. Eve yürüyerek döndüm.
Haberlerde, yeni İçişleri Bakanı İdris Şahin "Yangın ya ateşle çıkar, ya bombayla, ya roketle , ya benzinle çıkar... Netice itibariyle çıkar işte... Sebebini araştırmak bir şey ifade etmez" diyordu ...
"Sen bir de çocuğu ölen anaya sor, bir şey ifade eder mi, etmez mi!"
Kendimi böyle haykırırken yakaladım...
Sonra ne çok, ne çok açıklama dinledim televizyonda. Daha önce bin kez duyduğum açıklamalar. Tekrar tekrar, defalarca dinlediğim yorumlar, tehditler, sloganlar...
Acaba o sürücüye sorsa mıydım: "Bu meseleyi halletmek için" illaki bütün Kürtler mi öldürülmeliydi ;yoksa sadece PKK'lılar mı? Ya da BDP'liler mi ? Seçimlerden sonra oy oranlarına bakınca acaba o sürücü , Kürlerin kaça ayrıldığını / bölündüğünü düşünüyordu? Ya da Türklerin ?
Kapadım televizyonu. İnternetin başına geçtim.
Çok gitmek istediğim halde gidemediğim bir konsere ilişkin haberler gelmeye başladı ekrana. İKSV'nin İstanbul Caz Festivalinde "Mujeres de Agua" yani "Suyun Kadınları" konseri, Akdenizli ünlü sesleri bir araya getiriyordu. Bizden, dinlemeye doyamadığım , su gibi berrak sesli Aynur Doğan katılıyordu...
Havada uçuşan yastıkları, sahneye fırlatılanları; Aynur'a yönelen saldırıları gözümün önüne getirmeye çalıştım. Olmadı getiremedim. Onun yerine Aynur'un dünyayı fetheden, Türkiye'yi birçok ülkede temsil eden, Türkiye'yi tanıtan sesi o güzelim yüzü ve incecik bedeniyle bütünleşti.
Hayır Ahmet Kaya'ya yapılanın ona da yapılmasına izin vermeyecekti Caz Festivali izleyicisi. Bunu anladığımda içim rahat etti...
Ancak küçük de olsa bir grup insanın , üstelik caz konserine gelen genç insanların Kürtçe diline duyduğu öfke ve kin, bana soracak olursanız, sürücünün duyduğu öfke ve kinden farlı değildi...
Ah bilmez değilim! Kışkırtıcılık çok prim yapar ülkemizde! Ancak zaman, kin ve öfkeyi bilemenin zamanı değil! Hiç değil!
Aynur'un Türkçe ve Kürtçe şarkıları gece boyunca bölük pörçük uykularımda da beni terk etmedi. Tülay German'ın deyişiyle "Dumanlı dağları, coşkun ırmakları, güneşi, toprağın mis kokusunu taşıyan Aynur'un olağanüstü , doğa gibi etkileyici sesi..."
Bu ses, Adana'da, Erzincan'da, Bursa'da, Kilis'de , Konya'da, Urfa'da, Gaziantep'te , Giresun'da, Samsun'da, Zonguldak'ta , Ağrı'da, Tekirdağ'da toprağa verilen çocuklar için yakılan ağıtlara karıştı, uykularımda... "Dağda ölü ele geçirilen" çocuklar için yakılan ağıtlara karıştı.
İnanın, ağıtın Türkçe ya da Kürtçe olması, o çocukların analarına hiç ama hiç fark etmiyordu. Gözyaşları hep ayni renkti: Simsiyah.
Cumhuriyet – 17 Temmuz 2011
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler