Camille Claudel: 30 Yıl Yaratıcılık, 30 Yıl...
07 Temmuz 2006 - Zeynep Oral -
“Rodin İstanbul’da “ sergisi , bir başka adı gündeme getirdi: Camile Claudel… O bir heykeltıraştı. O bir kadındı.
Bugün, dünya heykel sanatının en özgün, en usta isimlerinden sayılan Camille Claudel, yaşadığı dönemin ( 1864- 1943) erkek egemen düzenin, cinsiyet ayırımcılığının, binlerce yıllık baskının bir kurbanı… Sayısız hemcinsinden yalnızca biri…
“Ben heykeltıraş olacağım”
Camile Claudel 1864’de doğdu. Babası ilkokul müdürüydü. Tüm çocukluğu Fransa’nın güneyinde taşra kasabalarında, toprakla haşır neşir geçti.. İki tutkusu vardı: Dört yaş küçük kardeşi Paul ( ileride büyük yazar Paul Claudel) ve topraktan çamurdan biçimler yoğurmak… Bu “eserlerini” mutfakta pişirmeye başladığında 8 yaşındaydı. Bunlar minik hayvanlar, biblolar falan değil, aile fertlerinin büstleriydi.
“Camile ne biçim çocuksun sen öteki kız çocuklar gibi oynayamaz mısın!”, “Camile gel ev işlerine yardım et!”, “Camile yine elbiseni kirleymişsin!”
Camile, ailenin “karakoyun”uydu.
12 yaşındaydı, yeni eseri “David ve Goliath’ı ailesine gösterdiğinde. Baba, o gün kızını sanki ilk kez gördü. Derhal aile dostu heykeltıraş Alfred Boucher’i eve getirdi. Ertesi gün Nogent Güzel Sanatlar Okulu’nun müdürü, Claudel ailesini ziyaret ediyor, “Siz Mösyö Rodin’den ders almış olmalısınız” diyordu.
Küçük kızın yanıtı: “Kimseden ders almadım. Ama ben heykeltıraş olacağım. “
Camile 18 yaşına geldiğinde, babası onu Paris’e yollayacaktı. Paris Güzel Sanatlar Akademisi kızlara kapalıydı. Sadece kızların gittiği bir atölyeye girdi.
Çalışmalarını her görenden aynı tepkiler: “Tıpkı Rodin gibi!”… “Sizi Mösyö Rodin mi eğitti?”
Nefret ediyordu Camile, adından bunca söz edilen, eserleri hayranlık uyandıran, çapkınlıkları dillere destan yaşlı zamparadan!
Ve günün birinde nefret ettiği Rodin kızların atölyesine geldi. “Bu büst kimin?” diye sordu. Birinin “benim” demesini bekliyordu…
“Kardeşim Paul Claudel’in” dedi Camile, “Şimdi14 yaşında. Harika bir çocuktur.”
Rodin “İnsan yüzü asla simetrik değildir, siz bunu bu yaşta keşfetmişsiniz…” diye başlayıp , “Gelin benim atölyemde çalışın” diye bitirdi.
Bir kızın, sadece erkeklerin gittiği atölyede çalışması skandal! “Gidemezsin!” dedi aile. Giderim dedi Camile. Gitti. “Burada kadınlar ancak soyunup modellik edebilir ve hocanın yatağına girebilir” sözlerine kulaklarını tıkayıp çalışmaya başladı. Deliler gibi çalışıyordu. “Peki Mösyö Rodin”. “Dikkat ederim Mösyö Rodin”, Olur Mösyö Rodin”…
Aşk nelere kadirsin!
Camile, çok çalışmaktadır. Hocasından hızla ve çok şey öğrenmektedir. Ama öteki öğrencilerden farklı bir yanını da keşfetmiştir. Hocası artık ona danışmadan, onunla saatler boyu konuşmadan, tartışmadan çalışmamakta, çalışamamaktadır. “Camile gelin bana yardım edin”… Şunu yapalım, bunu yapalım, şunu araştıralım…
Genç kız mutluluktan uçuyordu. Uçtukça daha çok çalışıyordu. Hocası “biz” diyordu… “Biz”i haklı çıkartmak için daha çok çalışmalı, daha güçlü olmalı, daha çok vermeliydi…
Ailesinin “bıktık senin çalışmandan da hocandan da” dediği, kardeşi Paul’ün kendi içine iyice kapandığı bir gece Camile yine atölyeye gitti, hocasına .. Artık insan bedenlerini çamurdan alçıdan yoğurmak yetmiyordu, kendi bedenini de oluşturmak istiyordu.
Camile 19, Rodin 43 yaşındaydı. Yıl 1884.
Aşk , yaratıcılığın en büyük itici gücü… 15 yıl sürecek, cenneti ve cehennemi bir araya getirecek Camile- Rodin aşkı , sanat tarihini kimi çok iyi tanınan , kimi hiç tanınmayan sayısız eser kazandıracaktı. Elbet tanınanlar Rodin’in, tanınmayanlar Camile Claudel’inkiler…
Genç kadının heykelleri artık her yıl “Salon des Artistes”e seçilip sergilenmektedir. Eleştirmenler, onun eserlerinde sanatçının kendine özgü gücünden, insan anatomisini gözlemlemekteki başarısından, büstlerin iç dünyaları yansıtmasından söz etmektedir.
Camile aşkla çalışmaktadır. Gündüz Rodin’in atölyesinde, gece Rodin’in ona tuttuğu kendi atölyesinde… “Artık ben de çıplak modellerle çalışmalıyım” dediğinde buna ilk tepkiyi gösterecek olan Rodin’dir. Ama gerektiğinde o, Rodin’e elbet modellik yapacaktır.
“Rodin’in öğrencisi”, “Rodin’in metresi” tanımlarını “Rodin’in meslektaşı”na çevirmek için ne çok savaş, ne çok emek, güç, sabır, gözyaşı, ter, kan ve aşk vermiştir.
“Teslimiyet” adlı eseriyle ödül kazandığında 24 yaşındadır Camile. Müziğe ve Uzakdoğu sanatlarına duyduğu ilgiyle , arkadaşı Claude Debussy’ye adadığı “Vals” , sergilendiğinde 29; devlet ona heykel sipariş ettiğinde 31 yaşındadır…
Ancak Rodin her sipariş aldığında “Camile!!!” diye haykırıyor, Camille kendi çalışmasını bırakıp Rodin için çalışmaya başlıyordu.
Günümüzde sanat şaheseri diye anılan “Olgunluk Çağı”nı yaptığında 34 yaşındaydı. Bugün Orsay Müzesindeki eser için Camille’in sevgili kardeşi Paul Claudel “ Alçalmış, aşağılanmış, dizleri üzerinde yalvarıyor… O onurlu kadın kendini böyle göstermiş. Alçalmış aşağılanmış, dizleri üzerinde ve çıplak! Artık her şey bitti. İşte bize bunu bıraktı!” diyecekti.
Karanlık
Camile deliler gibi çalışıyordu. Yapayalnızdı. Ailesi ona yüz çevirmiş, arkadaşı Debussy ölmüş, hocası, meslektaşı, büyük aşkı Rodin onu terk etmiş, çocuğunun annesi Rose’a dönmüştü. Beş parasızdı. Çalışmaktan sağlığı berbattı.
“Galiba herkes haklı. Bu mutsuz sanat, koca sakallıların işi, doğaya onca yakın olan kadınların değil…” diyecekti bir mektubunda. 41 yaşındaydı.
Kendinin de katıldığı son sergisi Eugene Blok galerisindeydi. 44 Yaşındaydı. Bir eleştirmenin bu sergiye ilişkin, “Rodin öğrencisiyle, Paul Claudel ablasıyla gurur duyabilir. Bu müthiş eserlerle Camile Claudel birinin ırkından , ötekinin aile çevresinden olduğunu kanıtladı” diye yazacaktı. Camile, çılgına döndü. Bunun için mi, bunu “kanıtlamak” için mi bunca yıl savaşmıştı.
Eserlerini kırıp satmaya başladı… “Mösyö Rodin eserlerimi siz mi çaldınız?”… “Mösyö Rodin neredesiniz?”
Camille 49 yaşında: Ailesi onu bir akıl evine kapattı. Yıl 1913. Artık ne toprak, ne çamur, ne ateş ne de gün ışığı… Delilere heykel yapmak, resim çizmek yasaktır.
Camille Claudel 79 yaşında ölünceye dek (1943) 30 yıl akıl hastanesinde kaldı. Çok az konuştu. Dostlarına yazdığı tek tük mektupta en çok “Beni buradan çıkarın. Çok üşüyorum” dedi…
Ölümünden sonra tüm sanat çevreleri bu “olağanüstü sanatçının” eserlerindeki dört özelliği vurgulamaktan geri kalmadı: Gerçekçilik, geleneksel birikim, teatral anlatım ve duygu yoğunluğu…
7 Temmuz 2006- Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler