Menü

Büşra'nın Mektubu ve İnsanlık Onuru


11 Aralık 2011 - Zeynep Oral -

Bir hafta boyunca bulutların üzerinde uçtuğunu sanırsın...

Dünyanın en güzel kentlerinde kitabın yabancı dillerde tanıtılırken, sen mutlu olduğunu, dünyanın harika olduğunu sanırsın...

Ama içinde bir acı vardır...

Torino'da görkemli bir sarayda eleştirmenler, Leyla Gencer ve kitabın hakkında konuşurken, bir haber gelir telefonuna "Server Hoca..." diye başlayan. Yıkılırsın!

Vurulmasının ardından başlayan dostluğunuz, Uygarlık Tarihi birikimi gelir kanat çırpar Torino'daki sarayın kubbesinde... İşkence ve baskı günlerinde verilen sınavlar takılır o kanatlara... O koca tekerlekli sandalyenin, Hoca'nın kocaman yüreği altında nasıl da ufaldığını yeniden yaşarsın; dolu dolu kahkahalarıyla, ışığıyla, karanlığa meydan okuyuşu yüreğini ısıtır. Bilirsin ki Server Hoca'nın sende bıraktığı izler hiç ama hiç silinmeyecek...

Milano'da kitabını yayımlayan Mursia Yayınevi'nin kitaplığında, çevren, müzik tutkunlarıyla, meraklı gençlerle ve kitaplarla doluyken, mutlu olduğunu sanırsın...

Ansızın boğazın düğümlenir, genzin yanar: Çünkü o anda belki de gözüne ilişen bir Che posteri ya da "sakıncalı kitap" adı, ülkende 21. yüzyılda hâlâ bunlar yüzünden suçlanan gençleri, hapisten, iddianame sayfalarından çıkarıp Milano'ya yanı başına getirmiştir...

Kahrolursun! Özgürlüğünden utanırsın!

O gün tam da Mustafa Balbay'ın tutukluluğunun 1000. (yazıyla bininci) günüdür. Hükümlü değil tutuklu! Ne işim var benim buralarda, bu imza günlerinde diye utanır, ezilirsin!

Roma'da Libreria Odradek'te, dinleyicilerin kitabevine sığmayıp sokaklara taştığını görünce sevinirsin... Bilirsin ki bu ilgide Leyla Gencer kadar, İtalya'nın gözbebeği Ferzan Özpetek'in etkisi çoktur, daha da çok sevinirsin...

Ferzan Özpetek ve Roma Büyükelçisi Hakkı Akil senin ve kitabın hakkında konuşurlarken, önünde imza kuyrukları uzarken, aldığın bir haber içini yakar tutuşturur!

O muhteşem viyolonsel ustası Benyamin Sönmez kalbine yenilmiştir. Hem de 28 yaşında! İsyan edersin! Öfkelenirsin bir kez daha bu adaletsizliğe! Ne onu dinlemiş olmak, hakkında o hayattayken yazmış olmak, ne de Fethiye'de o harikulade babasını tanımış olmak acıyı da isyanı da hafifletmez.

Dünya güzeli üç kentte birbirinden ilginç sergileri, müzeleri dolaşır, operaları izlerken, hep bir şeyler eksiktir... Hep içinde bir boşluk... Adlandırmaya çalışırsın... Sözcüğü bulamazsın...

Dönüş yolunda bir hafta boyunca eline almadığın ülke gazetelerini kucağına yığarsın... İçin kararır. Boşluk daha da büyür. Tıkanırsın... Adaletsizlik, hak ve hukuksuzluk balyoz gibi iner kafana... Gözyaşlarını tutmaya çalışırsın... Şiddetin her türü karşısında parçalanırsın...

Eve gelirsin. Evde postanda bir mektup bulursun. Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'nden. Benim canım "küçük Büşra'dan", yani Prof. Büşra Ersanlı'dan... Üzeri Adalet Bakanlığı'ndan okundu ve sakıncası yoktur damgalı...

Yutarak okursun, içeriye dair haberleri:

"Yaşça en büyük benim... Çoğunluk 19-25 yaş arası... Mesleki açıdan da bayağı zenginiz: Birkaç emekçi, tekstil, bilgisayar, jimnastik hocası, aynı zamanda güzellik uzmanı, bir matematikçi ve birçok öğrenci: Güzel sanatlardan, biyoloji ve kamu yönetiminden..."

Herkesin ne çok okuduğunu; dil öğrendiklerini, eğitim yaptıklarını, yemeklerin kâh iyi kâh kötü olduğunu; kaloriferin havasını alacak anahtarı bir verseler daha iyi ısınabileceklerini... Ve mektubun sonunda "En çok neyi özlüyorsun?" sorusuna Büşra'nın verdiği yanıtı okursun...

"Hiç düşünmeden ‘Onur' dedim. Evet en çok onurun, onurumun, onurumuzun iadesini istiyorum. Zaten özgürlük onurla birlikte yaşar. ‘Binlerce profesörden biri' dediler ya bana, keşke öyle olsaydı. Türkiye'de özgür ve bilimsel araştırmaya çok imkân sağlansaydı da binlercesinden biri olsaydım. Ama gerçek şu ki, iyi yetişmiş, özgür düşünmeye alışmış insan çok az."

O an, ah işte dersin, aradığım buydu! Ülkemde kimilerinin insanlık onuru yok sayılıyorsa, benimki de çiğneniyor demektir!

Haklısın Büşra, dersin kendi kendine "Özgürlük, onurla birlikte yaşar!"...

İçerde olmak değildir onursuzluk... Adaletsizliğe, haksızlığa, baskıya, zulme göz yummak, yaşananı yok saymak, susmak onursuzluktur. Onursuz insan asla özgür olamaz!

Verdiğin ders için bir kez daha teşekkürler sevgili Büşra!

Cumhuriyet - 11 Aralık 2011

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.