Bunca nefreti nasıl, ne zaman ektik?
17 Ekim 2019 - Zeynep Oral -
Bu kadar nefreti, bu kadar öfkeyi ne zaman, hangi arada ektik? Günlerdir aklımdan çıkmayan soru bu...
Adaleti ayaklar altına alıp çiğnediğimizde mi? Hak ve hukuku siyasal erkin emrine terk ettiğimizde mi? Adalete güveni bombaladığımızda mı?
Demokrasiyi bir araç olarak gördüğümüzde mi? İşimize gelince sarılacağımız bir can yeleği, gelmeyince kaldırıp atacağımız bir lüks saydığımızda mı?
Seçimleri yeniden yeniden yaptırıp milletin canına okudukça mı?
Ekonominin çöküşünü, işsizliğin artışını, eğitimin yetersizliğini, tarımın yok edilişini millete “başarı” diye kakalayıp insan aklıyla oynadıkça mı?
Vicdan sesinden çok, çıkar sesine, para sesine, güç sesine öncelik tanıdığımızda mı?
Dolayısıyla insana, emeğe, insan onuruna hiç ama hiç saygımız ve sevgimiz kalmadığında mı?
***
Bu kadar kin ve kötülüğü hangi arada hangi derede ektik?
Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” şiarından vazgeçtiğimizde mi? Dış politikadaki sürekliliği, istikrarı yok ettiğimizde mi? “Monşerler” diye küçümsediğimiz bilgi, birikim, eğitim sahibi elçilerin yerine, yandaşları, yalakaları doldurduğumuzda mı?
Tamam bir kez daha “Bütün dünya bize düşman”; “Türkün Türkten başka dostu yoktur” savlarına sımsıkı sarılalım; buna inanmak ve herkesi inandırmak için gece gündüz bin kez tekrarlayalım... Tamam, “Eyyy Amerika, Eyyy Avrupa, Eyyy Rusya, Eyyy Arap Dünyası, Eyyy Çin, Eyyy Afrika, Eyyy Asya, Eyyy Ortadoğu, Eyyy o, şu, bu” diye milyon kez haykıra haykıra, milletin beynini yıkamaya çalışalım... Tamam, adına “savaş” demeyi yasaklayalım; “barış operasyonu” diyelim...
Ama yine de, bu süreci sorgulayanı susturup hapse atarsanız kimse size inanmaz. Hamaset nutukları, bırakın dünyayı, kendi düşünen insanlarınızı bile tatmin etmez.
Evet, Türkiye devleti elbet teröre, IŞİD’e ve PKK’ye karşı kendini korumak zorundadır. Bunda kimsenin kuşkusu yok. Ama Yılmaz Özdil’in deyişiyle “Şam’a namaz kılmaya gidecekken Şam’ar oğlanı” olmanın da hesabını vermek gerek...
***
“Savaş” ya da “Barış Operasyonu”, ülkede milliyetçi duyguları, seferberlik ruhunu şaha kaldırmıştır.
Bu şahlanış, içeride kimilerinin kaybolan prestijini geri getirebilir... Dağılan partiden kopmaları, yeni oluşumları önleyebilir, iktidar partisini yeniden toparlayabilir... Yerlerde sürünen ekonominin nedenini dış güçlere bağlayabilir... Ülkedeki Kürt seçmeni cezalandırabilir... Bugün söyleneni yarın unutmayı; yalanı, talanı, yanlışları örtbas etmeyi sağlayabilir...
Ama gelin görün ki, bu şahlanış, daha çok, daha çok nefret, öfke, kin ve nefret tohumları ekecekse inanın sadece ve sadece ölen, öldürülen çocuklarımızın çoğalmasına yol açar...
Ne ekersen onu biçersin! Elbet bu söylediklerim sadece Türkiye için değil, Avrupa ülkeleri, AB, Amerika, Arap Dünyası, Rusya, Çin ve tüm ülkeler için de geçerli!
Kim bilir, masamın başında oturmuş ben bu yazıyı yazarken daha kaç çocuk öldü, öldürüldü?
Biz yazmaya, yemeye içmeye, televizyon izlemeye, sinemaya gitmeye, savaş üzerine ahkâm kesmeye, gülmeye, üzülmeye, koşuşturmaya, kısacası yaşamaya devam ederken, yine ateş düştüğü yeri yakacak ve her yanda yine analar ağlayacak...
‘Sessiz Anlatılan Masal’
Mehmet Yaşın’ın bir şiiri dolanıp duruyor aklımda şu günlerde: Adı “Sessiz Anlatılan Masal”... Şöyle:
“Sessiz Asker” diye çağırırdı arkadaşları
iç cebinde küçük bir Kuran
boynunda okunmuş muskası
cennete gidecekti vurulduğu an.
Tanrı bir avuç kül halinde buldu ölüsünü
Kuran ile muskayı göremedi
diye sanmayın onu cennete götürmedi.
İç geçirdi Tanrı:
-Böylesine acı ölümle ölen insan
cennete gider mutlaka
17 Ekim 2019
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler