Menü

Brüksel’de salon ayağa kalktı…...


07 Aralık 2008 - Zeynep Oral -

“Olay” sona erdiğinde salon ayağa fırlamış coşkuyla alkışlıyordu. Salon dediğim Avrupa Birliği’nin başkenti Brüksel’in orta yerindeki  BOZAR  (Güzel Sanatlar Sarayı’ndaki) görkemli mi görkemli konser salonu…  Salonu dolduran iki bin kadar insan  sadece  sahnedeki dokuz sanatçıyı,  sadece ustalığı, yeteneği, niteliği, çağdaş ve evrensel değerleri  alkışlamıyordu. Aynı zamanda, şu içinde yaşadığımız dünyanın daha iyi, daha güzel olabileceği inancını, şiddetsiz, savaşsız ,çatışmasız bir dünya özlemini, barış umudunu  alkışlıyordu…   

İçimizde yeşerttiğimiz  o  eşsiz düşü,  ayağa fırlayıp  alkışlarla  çoğaltmaya, büyütmeye ve yaymaya çalışıyorduk.  Sahneden gelen çağrıya yüreğimizi, aklımızı, kucağımızı, kollarımızı  açıyorduk…

Böyle olmaz baştan başlamalıyım (23 kasım tarihli Cumhuriyet’te  bu konseri ve örgütlenmesini duyurmuştum. Konser haberini dünkü gazetede  Çimen Baturalp verdi.) Şimdi gelelim   ünlü piyanistimiz Hüseyin Sermet’in beş  yıl önce Fransa’da kurduğu  “Barış İçin  Sanatçılar Birliği”  ADAP’ın konser akşamı  bana yaşattıklarına :

Çatışma Ötesi Müzik

Sahnede iki  kuyruklu piyano… Sahnede dokuz piyanist. Her biri  dünya çapında birbirinden bağımsız  çoktan kendilerini kanıtlamışlar…

Piyanoda iki  el, iki el dört el oluyor, dört el sekiz el… Sonra sekiz el, bin sekiz el, yüz bin sekiz el,  milyonlarla ele dönüşüyor… Piyanonun siyah ve beyaz tuşları üzerinde uçuşan eller, kayan eller, çoğalan eller, birbirine uzanan, birbirini kucaklayan eller… Dile kolay 90 parmak, on sekiz el , dokuz çift göz! Yalnız elleriyle, müzikleriyle, yorumlarıyla  değil gözleriyle de konuşuyorlar birbirleriyle.  Konser boyunca eşleşmeler hep, en çok çatışmalı diye bildiklerimizi bir araya getiriyordu. Zaten konserin başlığı “Çatışma Ötesi müzik”ti.

Konserin ilk eseri Rossini'nin iki piyano , dört piyanist için düzenlenmiş “Wilhelm Tell Uvertürü”ydü… Yeryüzünde en çok çalınan, dinlenen, filmlerde (hele kovboy filmlerinde) bol bol kullanılan  eseri  Amerikalı David Lively  İranlı Nima Sarkechik, İsrailli Israel Kastorino ve Mısırlı Ramzi Yassa  (sekiz el) yorumladılar. Bu parçanın seçilmesi bence çok akıllıcaydı.  Çünkü virtüözler  daha ilk andan dinleyiciyi avuçlarının içine almışlardı. Dünyanın değişebilirliğine inancımız, barış umudumuz ve özlemlerimiz peşinden dört nala, dolu dizgin koşmaya başlamıştık bile…

Daha ilk andan dikkatimi çeken bir başka özellik: Sahnede eseri çalanlara  el veren hep iki piyanist daha var. Bu ikiler  notaların sayfalarını çeviriyor.  Düşünün “koskoca  Hüseyin Sermet”, piyanist arkadaşının sayfalarını çeviriyor! Her biri hem star hem de sıradan bir neferdi… Bu   tavır bile bu dokuz sanatçının ne denli farklı ve nasıl bir dayanışma içinde olduklarını ortaya koyuyordu!

Ardından  Rüya Taner (Kuzey Kıbrıslı), Cprien Katsaris (Güney Kıbrıslı), birbirleriyle harika bir vals’mı yaptılar yoksa Poulenc’in  bir “vals musette”ini mi yorumladılar anlayamadım…. 

Benim için konserin unutulmaz anlar birbirini izledi:  Hüseyin Sermet’le Yunanlı George-Emanuel Lazaridis’in yorumladığı  Şostakoviç’in “İki piyano için  Konçertino”su… İranlı ve Amerikalı piyanistin   kızılderi kabilelerinin yağmur duasından esinlenen Jolivet’nin “Hopi Dansı” …   Hüseyin Sermet’leTürkiye Ermeni Cemaati’nden Seta Tanyel’in yorumladıkları  Ravel’in  bir düzenlemesi…  Franz List'in "Rakoczi Marşı"nı ise Yunanlı,  Türkiyeli , Kuzey Kıbrıslı  Rüya Taner  Güney Kıbrıslı  Cyprien Katsaris birlikte çalmaları… Gerşwin’in  “Prelude”lerini  İsrailli ve İranlı piyanistlerin çalması…

Orduların değil barışın Marşı

Final parçası  Bizet’nin “Carmen’düzenlemesinde ise dokuz pğiuyanist sahnedeydi, sırayla birbirlerinin yerini alıyorlardı.  Dinleyici  bu kadarını beklemiyordu.  Eserin son notalarıyla millet ayağa fırladı. Alkışların sonu gelmedi. Alkışlar sürdü sürdü, alkışlar bitmiyordu…

O zaman, 9 piyanist afacan  çocuklar gibi bir oyuna giriştiler adeta...   İçlerinden biri bir piyanoda sabitleşti, öteki sekizi öteki  piyanonun  önünde sıraya girdi.   Hani müzikli sandalyeler oyunu vardır ya, onun gibi… Sırayla tabureye oturup  , bir damla çalıp, koşarak kuyruğun arkasına geçip, yeniden sırası gelince çalıp, yeniden koşarak kuyruğun arkasına geçerek…Ve bir  “Askeri Marş” başladı…

Ancak bu askeri marş, ne Türkiye, ne Yunanistan ordusunun; ne İranlı mollaların, ne de Bush efendisinin marşıydı.  Bu  marş Shubert’in marşıydı . Barışa adanmış gibiydi.

Zaten bakmayın deminden beri söylediklerime, bir andan sonra  kim hangi milletten   hiç bir önemi kalmadı. Tıpkı salonu dolduran izleyiciler gibi…  Belirtmeliyim ki  önceden sandığımın taksine, dinleyicilerin çok büyük  ağırlığı yabancılarda, Avrupa Birliği üyelerindendi. 

Kültür Başkenti

Konser boyunca, siyah beyaz tuşlardan yeryüzünün tüm renkleri doğuyor ve   yüreğimize bir  gökkuşağı çiziyordu.  Konser bitince salonu dolduran her insan kendisini daha iyi, daha güzel, daha mutlu, daha eşit, daha şiddetten arınmış hissetti. Daha da güçlü… Sanki çaresiz değildik!

Konser sonrasında sanatçılarla, ve kimi konuklarla  birlikte bir resepsiyondayım.  Herkes bu organizasyonu gerçekleştiren Hüseyin Sermet ve  Zeynep Göğüş’ün (TR Plus –Avrupa’da Türkiye Merkezi kurucusu ve  başkanı)çevresinde sevgi saygı ve coşku yumağı oluşturmuştu.

İstanbul 2010   çerçevesinde bu konserin   belli başlı tüm merkezlerde gerçekleştirilmesi gerekliliğine sonsuz inanıyorum. Hatta Erivan’da, Kıbrıs’ta, Yunanistan’da  özellikle… İranlı piyanist, bu düşünceme, “hiç heveslenmeyin, İran’da nasılsa böyle bir şeye izin vermezler” diyor…

Ey sanat sen nelere kadirsin!  Elbet, korkulur senden ! Çünkü politikacıların başaramadığını sen gerçekleştirirsin!

Hepinize iyi pazarlar ve iyi bayramlar!

Cumhuriyet- 7 Aralık 2008

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.