Menü

Bizi Affet ABDİ İPEKÇİ...


12 Kasım 2010 - Zeynep Oral -

Üç gündür anlamaya çalışıyorum... Anlayamıyorum!
Bebeklerden katil, katillerden "çocuk ürettiğimiz bir düzende yaşarken katillerin "star" ilan edildiğini, alkışlandığını, hata örnek gösterildiğini zaman zaman yaşadık. Dört duvar arasında cezasını çekmesi gerekenlerin hapishane çıkışında alkışlandığı, ellerine Türk bayrağı tutuşturulup poz poz fotoğraf çektirildiği, "Türkiye seninle gurur duyuyor" nidalarının atıldığını gördük...

Ancak bunca pervasızca, bunca meydan okuyarak, geçmişi ve gerçekleri bunca yok sayarak, basın ahlak ve ilkelerine bunca ihanet ederek, ama en, en önemlisi vicdanların sesini bunca yok sayarak yapılanını bugüne dek görmemiştim...

Abdi İpekçi'nin katiliyle Devlet Televizyonunda TRT'de yapılan röportajdan söz ediyorum.

O programda katil, "suçsuz" ilan edildi. Sanki Abdi İpekçi cinayeti yaşanmamış, bu ülkede öyle bir olay olmamış gibi yapıldı.  Ülkemin en namuslu dürüst, ilkeli gazetecisi otomobilinde bir akşam vakti kurşunlanmadı... 1 Şubat 1979 yaşanmadı. O günden sonra çok şey değişmedi gibi ...  Yakalanan katil askeri cezaevinden kaçırılmadı...  Katile sahte pasaport tedarik edilmedi, yurtdışına çıkması sağlanmadı gibi yapıldı... O programda o iki sözcük Abdi İpekçi sözü geçmedi!

O programı izleyenler, sanki bir bilirkişi, bir "otorite"yi dinlermiş gibi, bu güne dek her ağzını açtığında bambaşka zırvalar anlatan katili dinlediler.

Başbakan'ın tepkisine gelince o da ibretlikti. Kendisine sorulduğunda, devlet televizyonundan bir katilin propagandasının yapılmasını  çok doğal karşılıyor ; devletçilik değil özgürlük olduğundan dem vuruyordu...

Afedersiniz ama bu başbakan değil miydi, referandum öncesinde 12 Eylül'ün hesabını soracağını söyleyen? 

Bugüne dek yurt dışında yabancılarla konuştuğumda, eğer konu  "Papayı vuran Türk"e gelirse onun nasıl bir katil, bir kuka, bir tetikçi olduğunu anlatır, çalıştığım gazetenin yöneticisi,  birçoğumuzun hocası, eşsiz bir gazeteciyi  öldürdüğünü  söylerdim. Dinleyenler şaşar,  bu gerçeği bilmemenin utancını, öfkesini yaşardı.   Anlaşılan artık Türkiye'de de unutturulmak isteniyor bu gerçekler.

Bakmayın  başlıkta sadece Abdi İpekçi'nin adının verdiğime... Söylemek istediğim bizi affet Abdi İpekçi, bizi affet Uğur Mumcu,  bizi affet Ahmet Taner Kışlalı
, bizi affet Hrant Dink...

Hepinizden af diliyorum. Tüm çocuklarınızdan,  yakınlarınızdan da... Bilin ki unutturmayacağız. Gerçekleri unutturmayacağız.

Bir oyun, Bir film, Bir sergi 

Sevgili Okurlar, eğer  ülkemin devlet televizyonu tarafından bunca aşağılanmamış olsaydım, bugün sizlerle bu hafta izlediğim   bir oyun, bir film ve bir sergiden aldığım sonsuz tadı paylaşacaktım. Şimdi çok ekonomik  yazmak durumundayım.

Tiyatro Pera'da  izlediğim  "Vanya Dayı", Nesrin Kazankaya'nın çevirisi, yönetimi ve Şafak Eruyar'ın dramaturjisiyle   "farklı " diyebileceğim,  ama  her zerresine Çehov sıcaklığı, Çehov hüznü, Çehov gülümsemesi sinmiş, üzerinde titizlikle çalışılmış, çok özenli bir prodüksiyondu. Selçuk Yöntem (Astrov) Nesrin Kazankaya (Yelena),  Aycan Sümercan , Can Kolukısa ‘nın oyunculuklarıyla taçlanan; Levent Öktem'in (Vanya) alışılmışın dışındaki yorumuyla beni şaşırtan  bir prodüksyon...Nitelikli bir Çehov oyunu izlemek isteyenler kaçırmasın...

"Prenses'in Uykusu"- Çağan Irmak'ın yeni filmi beni  kalbimden yakaladı.  Ah biliyorum şimdi herkes bu filmin bizi masal dünyasına falan götürdüğünü söyleyecek... Oysa  bence öyle gerçekçi ki! Hani gerçekten daha gerçek! Hiç söylenmeyenlere, yok sayılanlara, görmezden gelinenlere dokunan bir film. Duyarlığı yücelten, yaşama, yeryüzüne, geleceğe bi damlacık umutla bakmamızı sağlayan bir film. Sevinç Erbulak harika oynuyor. Sevgili Altan Erbulak kızıyla kıvanç duyacaktı görebilseydi.  Genco Erkal Alican Yücesoy harika bir ikili, diyaloglarına doyamıyorsunuz. İlk kez izlediğim Çağlar Çorumlu   rolüne "cük oturmuş!"  Animasyon destekli filmde  daha  jeneriği izlerken  içimde çiçekler açmaya, kelebekler uçuşmaya başladı . Sinemadan gülümseyerek çıkmayı ne çok özlemişim meğer...

BU hafta   heyecan duyarak izlediğim sergi ise İstanbul Modern'deki Kutluğ Ataman'ın "İçimdeki Düşman"  başlıklı, Türkiye'deki ilk retrospektif sergisi... 

Onu  taa başlangıcından beri izliyorum, dünyadaki çağdaş sanat alanındaki  önemli yerinin bilincindeyim; yurtdışında birçok sergisini izledim. Ama burada eserlerini  toplu halde görmek  yine çok çarpıcı geldi. Gerçekle kurguyu bir arada kullanıyor.  Sorgulamaktan, (kimlikleri, tarihi, belleği, alışkanlıkları, tutsaklıkları, ötekileştirmeyi, parçalanmışlıkları sorgulamaktan) hiç vazgeçmiyor.

Sergiyi gezeceklere bir öneri: Mutlak ama mutlak, açıklamaları okuyarak  sergiyi gezin. Yoksa  tüm katmanları "göremezsiniz"  

Her üç olaya da tüm emeği geçenleri kutlarım.

Cumhuriyet- 12 Kasım 2010

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.