Menü

Biz Bunlara Müstahak mıyız?


13 Kasım 2011 - Zeynep Oral -

Bir Bakan (Şehircilik Bakanı Bayraktar) geriye yüzlerce ölüm, binlerce yıkım, milyonla açlık-yokluk bırakan bir deprem sonrasında "Bir daha deprem olmaz, evlerinize girin", "En güvenilir yer Van merkez ve Erciş’tir, deprem dedikodularına rağbet etmeyin" diye dedikodu yapabiliyorsa, fetva verebiliyorsa...

Sorumluluğunu hiçe sayıp, bilimsellikten uzak açıklamalarda bulunabiliyorsa... Halk ona güvenip evine girince, yeniden yeniden ölüyorsa...

Verdiği güvene karşın o Bakan yanıldığını, yalan söylediğini, en azından özür dilemesi gerektiğini kavrayamıyorsa ...

Ve Bakan Bey hâlâ o koltukta oturuyorsa, oturabiliyorsa...

Ölümler ve yokluklar içinde can çekişirken; çaresizlik ve bilinmeyen arasında parçalanırken, depremzedeler Bayram Oteli’nin enkazının kurtarma çalışmalarını umutla izleyebiliyorsa... Acı ve öfke içindeyken, gövde gösterisine kalkan Vali’yi ve Bakan’ı protesto ettiler diye üzerlerine polis sürülüyor ve bunlar biber gazı ve coplarla işe girişebiliyorlarsa...

Bütün dünyanın şaşkınlık ve dehşet içinde izlediği, insanın kanını donduran görüntülerden sonra Başbakan hâlâ "Bunlar depremzede değil, provokatördür" diye buyuruyorsa...

Artık bu ülkede iktidar güçlerinden asla ve asla hesap sorulamayacağı; eleştiri, sorgulama, denetim, yargılama ve ceza mekanizmalarının sadece ve sadece iktidar karşıtları için geçerli olduğu düşüncesi her gün biraz daha yaygınlaşıyor ve daha derinlere yerleşiyorsa...

Madımak katliamının firari sanığı yurtdışında tutuklandığı halde, Ankara’daki bürokratik işlemlerin dondurulmasıyla, Türkiye’ye iade edilmesi önleniyorsa...

(Tıpkı daha önce Sivas katliamının baş azmettiricilerinden bir türlü "bulunamayan" ve eceliyle Sivas’taki çiftliğinde ölen Erçakmak gibi ve nicelerinin zamanaşımıyla davadan yırtmaları gibi...)

Adalet mekanizmasının işlemeyişi, yargının bunca siyasallaşması, en ufak bir protesto olayında hapsi boylayanların çoğaldığı bir ortamda hâlâ "ileri demokrasi"den söz edenler olabiliyorsa... (Hopa olaylarını, üniversite öğrencilerini, seçilmiş milletvekillerini, yargının cezaya dönüştüğü halleri düşünün...)

Bir yanda 13 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz eden onlarca hasta kafalı ahlaksız yaratığı mazur gösterirken, öte yanda televizyon filmlerinde sigaraları çiçekle ya da bulutla kapatmayı "çocukları kötülüklerden korumak" sananlar olabiliyorsa...

Bu korkunç riyakârlık, ikiyüzlülük, sahtekârlık, yalancılık çoğunluk tarafından kabul görebiliyorsa...

Kabul görmese bile, vurdumduymazlık çemberinde ve "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" düşüncesiyle görmezden gelinebiliyorsa...

Ülkemin kimi büyük yayın organları, iletişim araçları sanki bunlar hiç ama hiç yaşanmıyormuş gibi, olmuyormuş gibi davranabiliyorsa...

Belki de... Belki de "kabahat senin /— demeğe de dilim varmıyor ama — kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!"...

Ve belki de "dünyada ve ülkemde bu zulüm senin sayende."

Belki korkudan... Belki çıkarcılıktan... Belki de menfaat gereği şakşakçılıktan vazgeçememekten...

Sevgili okurlar, bilmez değilim, benim gazetemin okurları hak etmiyor bu sözleri, ama işim gereği her gün gazete ve televizyonları izledikçe artık tutamaz oldum kendimi. Ve başladım kendime sormaya:

Belki de müstahakız tüm bunlara...

Gerçekten biz bunlara müstahak mıyız?

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.