Bir Pazar Gezintisi...
22 Haziran 2002 - Zeynep Oral -
Günlerden Pazar... Ayasofya Müzesi'nin onarımı tamamlanan üst galerilerini görmek için Sultanahmet Meydanındayım. Kapının önünde uzun mu uzun bir kuyruk. Hafta içini değil de, Pazarı seçersen, böyle olur. Pazar olmasına karşın gişede tek görevli var.
Kuyruk çok yavaş ilerliyor. Bekliyoruz. Grup gelirse, onlara öncelik tanınıyor, biz biraz daha bekliyoruz... Gişeye varana dek, hep aynı tabelayı görüyoruz: "Müze girişi:15 milyon TL. Üst Galeriler :15 milyon TL." Hem Türkçe, hem İngilizce açık seçik yazılmış.
Yaklaşık 50 dakika sonra sıra bana geldiğinde, tabelayı okuyup, sizin de anladığınızı anlamış olduğumdan gişeye 30 milyon uzattım. Görevli, üst galeriler için biletin burada satılmadığını söyledi. Elime bir giriş bileti ve paramın üstü 15 milyonu geri verdi. İngilizce, Almanca, Fransızca değil de, Türkçe konuştuğumuzdan , nispeten kolay oldu. Henüz söylemedim değil mi: Kuyruktaki tek Türk bendim ve gişelerdeki tek görevli, Türkçe'den başka dil bilmiyordu.
Geri gelen 15 milyonum cebimde, biletim elimde, turnikeli güvenlikten geçtim, bahçeden geçtim, giriş kapısından geçtim. Bin kez görsem de doyamayacağım Ayasofya'yı, benim için Süleymaniye'nin ebeveyni sayılan muhteşem yapıyı, zemin katından dolaştım. Ve sonra asıl amacına yöneldim: Üst galerilere...
Üst galerilere çıkan rampanın önünde yine bir kalabalık. Herkes her dilde söylenip rampanın başındaki görevlinin üzerine yürüyor. Çünkü rampanın başındaki görevli, elindeki bilet koçanını sallayarak 15 Milyon vermeyen yukarı çıkamaz diyor. Millet elindeki ikişer bileti gösteriyor. Biraz önce iki kez 15 milyon ödemişler. Türkçe bilmediklerinden neden üçüncü kez ödemeleri gerektiğini de anlamıyorlar. Üst galeri giriş biletinin birinci gişede değil, burada satıldığını, ellerindeki ikişer biletin, zemin katı bileti olduğunu bilmiyorlar. Peki şimdi ne olacak?
Hepsi gerisin geriye birinci gişeye gidecek, ikinci biletlerini geri verecek, 15 milyonu geri alacaklar. (Dışarıdaki kuyruğun neden çok zor kısaldığını şimdi daha iyi anlıyorum!) Sonra yeniden içeri girip, bu rampanın başında 15 milyon verip , başka bir bilet , Üst Galeri bileti alacaklar!
Sonunda kimi kuzu kuzu birinci gişeye yöneldi, kimi o işkenceyi göze alamayıp, üçüncü 15 milyonu bastırdı, kimi de lanet olsun deyip üst galerilerden vazgeçti.
En basit, en yalın bir olayı içinden çıkılmaz bir karmaşaya dönüştürmekte müthiş becerikliyiz. Ya iki ayrı bileti de birinci gişede sat, ya da birinci gişede "Üst Galeri" lafı etme!
Buna gelinceye kadar daha neler var, demeyin. Herkes vatan kurtaramaz ya, kimi de böyle küçük ayrıntıları kafaya takar!
Türkçe bilmeden Ayasofya'yı gezme gafletinde bulunanlar dağılınca, ben aradan sıyrılıp, kendimi rampaya ve oradan üst galerilere attım.
Burası 1993'den beri Kültür Bakanlığınca onarım ve restorasyona alınmıştı.
Tek sözcükle muhteşem olmuş! İşte şimdi kubbeye çok daha yakınım ve yapının, mimarisini, ihtişamını , büyüklüğünü , kubbe açıklığını buradan çok daha güçlü hissedebiliyorum. 1500 Yıllık tarihsel mirası içime çekiyorum.
Duygu ve düşünce yoğunluğu, Ahmet Ertuğ'un tasarladığı ve gerçekleştirdiği Ayasofya fotoğrafları sergisiyle daha da artıyor. Gözün göremediği , yakalayamadığı tüm ayrıntıları çok özel tekniklerle basılmış fotoğraflarda inceleme olanağı buluyorsunuz. Mimarinin gerçeğiyle fotoğrafın gerçeği birbirini tamamlıyor. İkisinin arasında başrol hep ışıkta...
Yalnız fotoğraflar değil, fotoğrafların sergileniş ,sunuluş biçimi ve yöntemi de büyüleyici.
Yanılmıyorsam, beni en çok etkileyen, 1500 yıllık birikime günümüzden bir işaret koymak, bir kayıt düşmek ve bu kayıtla tarih bilincini, sanat bilincini, uygarlık bilincini perçinlemek.
Ayaklarım geri geri, dönüş yoluna geçtiğimde, rampayı benimle birlikte inen birkaç yabancıya rastladım. İçinde fotoğrafların yer aldığı, metnini Cyril Mango'nun yazdığı, Ertuğ ve Kocabıyık Yayınları'nca gerçekleştirilen "Hagia Sophia- A Vision for Empires" adlı kitabın peşine düşmüşlerdi. Doğal olarak rampanın başındaki görevliye sordular. (Yani benim aracılığımla sordular.) Görevlinin ne sergiden ne de kitaptan haberi vardı. Ayasofya'nın içindeki kitapçıda, hatıra eşyası satan dükkanda, kapıda, bahçede duran görevlilerin de haberi yoktu. Gavurlar kitap da kitap diye tutturdular. Sonunda ellerine İstanbul'un belli başlı kitapçıların listesini verip yanlarından ayrıldım.
İşte bir Pazar gezintisi böyle geçti.
22 Haziran 2002
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler