Bir Öncüyü Yitirdik: İlhan Mimaroğlu
19 Temmuz 2012 - Zeynep Oral -
D-Marin Turgutreis 8. Uluslararası Klasik Müzik Festivali doludizgin devam ediyor... Sizinle dünkü iki muhteşem konseri, Simge Büyükedes ve Rengim Gökmen yönetiminde Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası'nın konserlerini paylaşacaktım ki... Acı haber New York'tan bir telefonla geldi. Telefonun öteki ucunda minicik bir kadın sesi, sonsuz yalnızlığını dile getiriyordu. Güngör Hanım'ın mert sesi, yalnız sesi, İlhan Mimaroğlu'nu yitirdiğimizi söylüyordu.
Öncü ve yenilikçi
Müzik kültürünün önemli temsilcisi, öncü ve yenilikçi besteci, müzik ve sanat eleştirmeni, prodüktör, radyo programcısı, öğretmen ve bence benzersiz bir yazar olan İlhan Mimaroğlu New York'ta yaşıyordu. Uzun uçak yolculuğu ve sigara yasağı nedeniyle İstanbul'a gelemiyordu. Uzaktaydı ama ben hep onu burada bizim aramızda sanıyorum. Belki çoook çok genç yaşlarımda okuduğum onunun "Musiki Tarihi" kitabından... Belki yıllar geçtikten sonra "Caz Sanatı", "Elektronik Müzik" kitaplarıyla ondan çok şey öğrendiğimden... Ama en çok, "Günsüz Günce", "Ertesi Günce", "Karşı Köşe" (Pan Yayıncılık) gibi kitaplarıyla yalnız müzik dünyasına değil, yaşadığımız dünyaya tuttuğu ışıkla; en sıradan olanın içindeki sıra dışılığı göstermesiyle; güncelin içindeki sonsuzluğu vurgulamasıyla; en uzakları çok yakın kılmasıyla; eleştirel gözlemlerine yerleştirdiği ironiyle, o hep burada bizimleydi...
Öncü ve yenilikçi sözcüklerini özellikle seçtim. "Postmodernizm, modern olmanın postu kaptırmış halidir" diyen Mimaroğlu, her daim yaratıcılığını yenilikle sınadı ve en çok da kendisiyle yarıştı.
Eserleri, özellikle akustik ve elektronik müzik eserleri Türkiye'den daha çok yurtdışında biliniyor, tanınıyordu. MİAM – Müzik İleri Araştırma Merkezi – 2006 Onur Ödülü İlhan Mimaroğlu'na verildiğinde eserlerini burada da dinledik.
Sivri dille gizlenen duyarlık
New York'ta onu tanıma fırsatı bulduğumda o sert görünümün gerisinde, dünyanın en duyarlı insanlarından biriyle karşılaştım. Keskin zekâsı, onunla sohbeti eşsiz bir serüvene dönüştürüyordu. Sözcüklere egemenliği, çağrışımların zenginliği, ironisi, sınır tanımıyordu. Sivri dili, sanki utangaçlığını, hassaslığını ve içe dönüklüğünü gizlemek içindi...
Aklımdan ve yüreğimden hiç silinmeyecek bir an: 2002 Nisan. New York'ta Nâzım Hikmet'in 100. yıldönümü kutlanıyor. Güngör Mimaroğlu muhteşem bir program yapmış. İlhan Mimaroğlu, şairin "Makinalaşmak İstiyorum" şiirini, o gece için bestelemişti. İlhan Mimaroğlu şiiri piyano eşliğinde yorumluyordu. Sözle sesin, müzikle anlamın, ritimle vurgunun birlikteliği, bütünlüğü, muhteşem açılımlar getiriyordu.
Aynı gece, önceden bestelediği Nâzım'ın "Uzun Yürüyüş" adlı şiirini yorumlamıştı. Müzik eşliğinde önce Fransızca okumuş sonra, seyirciler arasında bulunan ünlü caz şarkıcısı Janis Siegel'i sahneye çağırmıştı. Ve "Uzun Yürüyüş"ü bir kez de ondan, İngilizce, çalgısız yalnız vokalle dinletti salonu dolduran izleyicilere...
Işığı bol olsun. Başta Güngör Mimaroğlu'na ve tüm sevenlerine sabırlar diliyorum.
Büyük bir değer daha yitirdik... Yitirdiğimiz değerlerin yerine ne koyuyoruz, gidenin yerini ne alıyor???
İşte beni en çok korkutan soru bu!
José mi Josep mi?
Bu sayfanın müdavimleri ve her rastladığım ısrarla soruyor nereden çıkardın bu Josep Carreras lafını? Adam bin yıldır José Carreras'tı, José neden Josep oldu?
İnanın ben çıkarmadım! Bu sayfanın şefi Celal Üster çıkardı! Beni de ikna etti. İşte Celal Üster'in açıklaması:
"Anımsayacaksınız, 1992 Olimpiyat Oyunları İspanya'nın Barcelona kentinde yapılmıştı. Katalanlar, Olimpiyat Oyunları'nı, kendi başkentlerinde Katalan kültürünün bir tür manifestosuna dönüştürmüşlerdi Miro vb. sanatçıların yapıtlarını birer simge olarak kullanarak. Carreras da bu kültür şenliğine katkıda bulunan sanatçıların başında geliyordu ve onun Katalan olduğunu o sırada öğrenmiştim. Carreras, Barcelona doğumluydu ve tam adı Josep Maria Carreras i Coll idi. Babası Josep Carreras i Soler de İspanya İç Savaşı'nda Franco'ya karşı Cumhuriyetçiler'in safında yer almıştı. Evet, Carreras, uluslararası müzik dünyasında, İspanyolca söylenişiyle ‘Jose Carreras' olarak tanınıyor. Bazıları garipseyebilir ama ben, çoktandır özerkliklerini kazanmış olan Katalanlara ve onların dili Katalancaya bir saygı ifadesi olarak ‘Josep Carreras' demekten yanayım. Bu, aynı zamanda, ülkemizde yaşayan ve konuşulan farklı dillere de saygımın bir yansıması..."
Tamam mı, anlaşıldı mı? Artık sormayın!
19 Temmuz 2012 - Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler