Menü

Bir Gün Bir Fil...


01 Kasım 2009 - Zeynep Oral -

“Dünyanın gidişatını, ülkenin gidişatını gördükten sonra artık hiçbir şey yapmıyorum. Koltuğuma kıvrılıp istediğim kitapları okuyorum, o kadar…”

Bunu söyleyen, 70’li yıllardan beri politik inançları doğrultusunda toplum yararına yıllarca çalışmış, 12 Eylül’de yurtdışına kaçmak zorunda kalmış, sonra dönebildiğinde çalışmayı sürdüren, ideallerinden ödün vermeyen bir arkadaşımdı.

Bu sözleri ondan duymak beni çok etkiledi. Belki de son zamanlarda sık sık duyduğum “Bu ülke bitti!” varsayımına eklendiğinden… Belki de umutsuzluğun, yaşadığımız sıkıntılı günlerin hiç sona ermeyeceği inancının yerleşmeye başlamasından…

“Benden bu kadar, vazgeçtim” demek çok kolay! Bunu dememenin, vazgeçmemenin tek yolu var. O da inandığınız doğrular için daha çok çalışmak…

Hele şimdi, hiç ama hiç vazgeçme sırası değil! Yanlış zamanlama olur!

Manipülasyon
Tüm sanat alanlarında, özellikle tiyatroda, sinemada, müzikte zamanlama çok önemli! Bir müzik parçasında bir notayı birkaç saniye daha çok ya da daha az tutmak tüm uyumu yok edebilir… Sahnede iki replik arasında bir susuş, bir bakış, oyunun gidişatını değiştirebilir… Yine sahnede aynı sözleri doğru bir zamanlamayla söylerseniz, milleti kahkahalara boğabilirsiniz, yanlış zamanlama espriyi yok eder…
Zamanlama (züppe sinemacıların deyişiyle “timing”) ince ayar işidir. Sanatta da, ülke yönetiminde de…
Bu hükümetin müthiş bir zamanlama manipülatörü olduğunun farkındasınız! Vazgeçtim, ince ayardan, dangul dungul girip, sonra arkalarında bıraktıkları hasarı görmeden geri çekiliyorlar. Zücaciye dükkânına giren fil misali…
Tam Habur kapısındaki karşılama şenliği milletin tepkisini patlatmıştı ki, ıslak/kuru imzalı belge yeniden devreye girdi… Tam Cumhuriyet kutlamaları geldi ki, domuz gribinden okullar tatil oldu…
(Üç gün önce Vakit gazetesi, Nâzım Hikmet hakkında bin yıl önceki malzemeyi çıkarmış, onu sömürüyordu… Hayırdır inşallah… )
Zamanlamanın, zaman ayarının en ürkütücü, en korkunç yanı ise hüküm yemedikleri halde hapiste yatanlar. Milletimiz hükümlü (mahkûm) ile tutuklu arasındaki farkı galiba bilmiyor. Adamın, kadının suçlu olup olmadığı belli değil, ama o aylarca içeride hapis! Bunun 12 Eylül döneminden ne farkı var, söyler misiniz? Neymiş, mahkeme sonuçlanıp hüküm verilinceye kadar serbest bırakılamazlarmış! Kaçakçılar, katiller dışarıda! Düşünen, yazan, hükümete muhalefet eden içerde!

Bu hafta
Önümüzde müthiş bir hafta var. Heyecan verici…
Ama önce: İstanbul Bienali’nin son haftasına girdik. Nasılsa görürüm diye erteleyip durdunuzsa, sizin için son fırsat. Ya şimdi ya hiç! Önemli bir öneri: Bienal mekânlarını gezerken kapıdan, 2 TL’ye satılan “Rehber”i almayı unutmayın. Anlayarak, öğrenerek eserlere bakmak ve görmek, tüm algılamanızı değiştirebilir.
TÜYAP Kitap Fuarı doludizgin başladı. Baş döndürücü bir etkinlikler listesi var. (Bugün akşamüstü Salon 3’teki Cumhuriyet Kitap standındayım. Beklerim.)
Bir de muhteşem bir bebeğimiz var: Ülkemizde ilk kez bir edebiyat festivali doğdu: İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali… İşin mimarı, yazarlarımızı yurtdışında tanıtan Kalem Ajansı’nın kurucusu, yöneticisi Nermin Mollaoğlu. Hem fuarda hem de şehrin göbeğindeki, birbirinden heyecan verici etkinlikleri www.itef.com adresinden ve 0 212 245 44 19 telefonundan öğrenebilirsiniz.
Haydi bakalım.. bu uluslararası nitelikteki Edebiyat Festivali’ni geliştirmek, kent kültürüne katmak, hepimizin kılmak, siz, bu kentin aydın aydınlarına düşüyor!

Cumhuriyet – 1 Kasım 2009

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.