Basın Yayına Pranga…
19 Mart 2005 - Zeynep Oral -
Hiç unutmuyorum: Onat Kutlar ölümünden kısa bir süre önce yazdığı enfes yazılarından birinde Kierkegard’ın bir sözünü anımsatıyordu bize: “Batan bir devir, en az farkında olduğu şey yüzünden batar. Çünkü onun farkında olsaydı, batmazdı… “
Son günlerde sık sık bu sözü düşünüyorum. Nedir en az farkında olduğumuz şey şu sıralar?
Düşünce özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün gerekliliği… Karşı görüş, eleştiri getirebilmenin yararı… Tartışmanın önemi… Bunları farkında olmadığından ya da farkında olup ta işine gelmediğinden, çıkarına aykırı sandığından mı düşecek bu devir, bu hükümet dersiniz…
1 Nisan’da yürürlüğe girecek Yeni Türk Ceza Yasası (TCY) , düşünce ve ifade özgürlüğünü, karşı görüş ve eleştiriyi, tartışmayı yok sayıp, tek tip düşünen, tek tip konuşan yazan bir basın ve yayın hedefliyor.
Tek tipi belirleyen iktidardan yana olmak, güçlüden yana olmak…Alkışa , övgüye, yağcılığa evet, eleştiriye, sorgulamaya hayır…
Günlerdir , hukukçulardan , yeni ceza yasasıyla ilgili tutarsızlıkları, çelişkileri; basının nasıl susturulmasının amaçlandığını; yasanın yürürlüğe girmesiyle gazeteciler aleyhine keyfiyete dayalı davalar açılabileceğini; bunların hapisle sonuçlanacağını okuyorsunuz.
Basın Kanunuyla kaldırılan hapis cezaları, yeni yasayla kat be kat arttırılarak, gazetecinin elini kolunu bağlıyor, boynuna prangayı geçiriyor.
Tutarsızlık
Hayır hukuksal ayrıntılara girmeyeceğim. Kültür sayfalarındayız , kimi örnekler vereceğim.
Örneğin bir filmin afişini ya da filmden bir fotoğrafı gazete dergi sayfalarında yayınladınız mı, afiş ya da fotoğraf öyle olmasa bile, yayınladığınızda kimilerine “müstehcen” gelebilir ve hakkınızda hapis istemiyle dava açılabilir…
Diyelim Can Yücel’in “Baştan Kara” adlı şiirini yayınladınız:
“ Başlayan bir şey vardı unuttum/ Anımsamaya çalışıyorum şimdi / Emekdar kelimelerle: / Bahar/ Gençlik / Bebek / Çiçek / Deniz / İşçi/ Bağımsızlık / Özgürlük / Eşitlik / Aşk / Mezarımda dönüyorum da / Yuvarlanıyorum baştan kıça / Kalafattan yeni çıkmış bir tekne / Dalga olmayan dalgaların üstünde...”
1 Nisan’dan sonra nah yayınlarsınız! Müstehcenlikten doğru hapise!
“Müstehcen” gibi, “yakıştırmak”, “aşağılamak”, “onurunu zedelemek” gibi her yana çekilebilecek nice sözcüklerle dolu yeni yasa. Kime, neye göre belli değil! Örneğin Musa Kart’ın karikatüründen sonra “kedi” yakıştırması , Başkana, çok aşağılandı duygusunu verdi. Oysa annem beni “kedi kızım” diye severdi ve ben de buna bayılırdım!
Diyelim Yaşar Kemal ya da Orhan Pamuk hakkında soruşturma açıldı. Zinhar onları öven tek sözcük yazamazsınız!
Örneğin, yargıyı etkilemek için dava sürecinde o davayla ilgili haber yapılması yasak. Bu ülkede kimi davaların kaç yıl sürdüğünü düşünün. İlk aklıma gelen, yakından izlediğim Metin Göktepe’nin öldürülmesi, Manisalı çocuklara işkence davaları , onlar hakkında haber yapılmamasını düşünebiliyor musunuz! Yıllar boyu, bu davalar hakkında kamuoyuna bilgi verilmeyecek!
Irak’ın işgalinden beri yazdığım ve bu sayfada yayınlanan, Bush yönetiminin yalanlarına , saldırılarına, kütür mirasının yok edilişine ilişkin yazıları, 1 Nisan’dan sonra yazmış olsaydım cezam hapisti, “yabancı devlet yetkililerini tahrik”ten…
Tahammülsüzlük
Başbakanın gazetecilere karşı hoşgörüsüzlüğü ve tahammülsüzlüğü malum. İktidarla çıkar ilişkileri içinde medyanın bir ağızdan şakşakçılığı sürdürdüğü Canım cicim dönemi bittiğinden beri kendisine yöneltilen en ufak eleştiriye bile müthiş tepki veriyor. Hoşgörüsüzlüğün ve tahammülsüzlüğün dozu her geçen gün biraz daha artıyor.
Bunun en korkunç son haddi TCK ‘ya karşı gazetecilerin tepki göstermesini değerlendirişi oldu: “Hortumları kesildiği için çılgına döndüler” gibi bir değerlendirme!
Böyle bir laf ettiniz mi, o canım cicim dönemindeki “hortumu” kabul ediyorsunuz demektir. Önce bunu, sonra “hortumu kesildiği için çılgına dönenleri” açıklamanız gerekir.
Benim bildiğim yeni yasayı inceleyen tüm gazeteciler çılgına döndü. Zaten medyamızda tek görüş, tek yol, tek ses, tek renk doğrultusunda gelen baskılar karşısında işleyen bir “otosansür” mekanizması vardı. Şimdi habere, bilgiye, özgür düşünceye , her tür muhalifliğe karşı yasal sansür geliyor.
Gazetecilik meslek kuruluşları teki göstermekte gecikmiş olabilir. Ama bu, yasayı 1 nisanda yürütmeye koymak için “bahane” olamaz.
Bu arada bir yanlışı düzeltmem gerek:
Kimileri, “Millet zinaya kilitlenildi , basına getirilen tehdidi görmedik” gibilerinden bir şeyler yazıyor, söylüyor. Yanlış… Kadın Kuruluşları, yalnız zina konusunu değil, son üç yıldır, daha metin taslak halindeyken , madde madde her satırı, her kelimeyi incelediler, tartıştılar, eleştirdiler, öneri getirdiler, değiştirmek için gün be gün amansız bir mücadele verdiler.
Dilerim, şimdi Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Haber-Sen, Basın Konseyi gibi tüm kuruluşlar bir araya gelip, güç birliği yapar ve yalnız halkın haber alma hakkına değil, gazetecilerin de tüm haklarına sahip çıkarlar.
Spot
Yeni Türk Ceza Yasası, düşünce ve ifade özgürlüğünü, karşı görüş ve eleştiriyi, tartışmayı yok sayıp, tek tip düşünen, tek tip konuşan, yazan bir basın ve yayın hedefliyor. Aynı zamanda Başbakanın gazetecilere karşı tahammülsüzlüğü her geçen gün artıyor. Son olarak, Musa Kart’ın “yumağa dolanmış kedi” karikatürünü basan Sakarya Gazetesi’nden istediği tazminatı alamamıştı ya , bu olaya gülüp geçeceğine, gazetenin yazıişleri müdürü aleyhine suç davası açtı! Bu kedi takıntısı üzerine ben de bari yasanın yürürlüğe gireceği 1 Nisan’dan önce Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun çeşitli “okumalara” açık “Kedi ve Fareler” eserini bu sayfaya taşıyayım dedim…
19 Mart 2005 - Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler