Başbakan… Ve Kedi , kedi olalı…
26 Şubat 2005 - Zeynep Oral -
Bir ülkede aynı karikatür için, hak hukuk adalet sistemi içinde iki farklı karar çıkıyorsa, çıkabiliyorsa, durumumuz vahim demektir!
Anladınız elbet: Musa Kart’ın, taşı tam da gediğine oturtan ; eleştiriyi , yergiyi gülümsemeyle bütünleyen; gülümsetirken düşündüren ; gerçeğin ta kendisiyle düş gücünü buluşturan ; zamanlamasıyla dikkati çeken o enfes karikatüründen söz ediyorum. Erdoğan'ı "türban yumağına dolaşmış kedi" gibi gösteren karikatürden…
İki farklı karara gelince: Başbakanın açtığı dava üzerine, Ankara Mahkemesi, karikatürü “Başbakanı küçük düşürürü ve aşağılayıcı “ bulduğu için çizerini ve gazeteyi mahkum etti ; ayni karikatürü yayımlayan Sakarya Gazetesi içinse, Eskişehir Mahkemesi “eleştiri sınırları içinde kaldığından” Başbakana bu tür eleştirilere hoşgörülü yaklaşması dileği ve önerisiyle, tazminat talebini ret etti.
Bumerang Etkisi
Recep Tayip Erdoğan’ın , Musa Kart’ın bu karikatürüne neden bunca sinirlendiğini, öfkelendiğini , neden dava açtığını düşünüp duruyorum. Neden , neden acaba?
Bu karikatür gerçeği yansıttığı için mi? Kedilerden nefret ettiği için mi? Belki de çocukluğunda bir kedi travması yaşadığından mı? Kedi değil de başka bir hayvan , aklınıza hemen kötü bir şey gelmesin, mesela kelebek olsaydı bunca sinirlenmez miydi? Tüm hayvanlara mı öfkesi? Belki de hiç kimsenin, hiçbir şeyin değil yalnızca kendisinin karikatürü olmak istiyor…
Neden, neden diye düşünürken, hınzırca bir fikir geldi aklıma: Sakın Başbakan bu karikatürü çok beğendi de, yalnız Cumhuriyet okurları değil , herkes görsün istemiş olmasın! Öyle ya, davadan önce Musa Kart’ın karikatürünü yalnız Cumhuriyet Okurları görmüştü. Şimdi bütün Türkiye bunu konuşuyor. Hele karikatür sanatçılarının örnek dayanışmasıyla artık o karikatürü görmeyen kalmadı!
Ama hayır olamaz, Başbakan içi dışı bir, aklındaki neyse onu söyleyen , moda deyişle, “şeffaf”mı şeffaf , gizli gündemi falan olmayan bir insan…Böyle hınzırlıklar asla yapmaz!
Geriye ne kaldı: Eleştiriye tahammülü olmaması…
Çevresindekilerin katkısıyla da “Benden büyüğü , benden iyisi, benden harikası yok” inancı… Kendisine duyduğu hayranlık… Gazetecileri azarlama, hadlerini bildirme alışkanlığının ağır basması…
Ama bu özelliklerin,huyların, alışkanlıkların karikatür sanatı karşısında hiç mi hiçbir şansı olmadığını, karikatür sanatının ne güçlü bir silah olduğunu, karikatürü yasaklamanın ya da suç saymanın “Bumerang etkisi”yle onu suç sayana, mahkum etmek isteyene geri döneceğini koskoca başbakan hiç bilmez mi!
“Kediler Kitabı”
Bence şimdi Başbakana Gökhan Akçura’nın “Kediler Kitabı”nı hediye etmenin tam sırasıdır. Bugüne dek Türk edebiyatında, şiirinde, resim ve çizgilerde kedinin nelere ilham verdiğini görme fırsatını bulur ve öfkesini yatıştırabilir.
Sizi bilmem ama, kendisi de bir kedi sevdalısı olan Gökhan Akçura’nın “Ivır Zıvır Tarihi” (Om yayınları) kitaplarına ben tutkunum. Cemal Nadir’den Turhan Selçuk’a, Ferruh Doğan’dan Piyale’ye, nice kedili karikatürü bu kitapta buldum. Kedilerin çizgiye en müthiş , en geniş yelpazede ve en çelişkili yansımaları için Gürbüz Doğan’ın ve Selçuk Demirel’in albümlerini karıştırdım.
“Kedi Kitabı”nda ne ayrıntılar buldum: Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın , ölürken son sözlerinin “kedilerimi iyi doyurun” olduğunu öğrendim.
Tevfik Fikret, kadınlarla kediler arasında paralellik kurarmış: “Sevdiklerimin ben / Hepsinde bu tırnakları, hepsinde bu hali/ Hepsinde bu hırçın kedi simasını gördüm.”…
Refik Halit Karay , bahçedeki havuzdan balıkları çalıp yiyen kedisini öldürmek zorunda kaldığı için duyduğu acıyı , “Çocukluğuma Dair Üç Hatıra” adlı yazısında anlatmış…
En güzeli, yergi ustası Nurullah Ataç’ın , Tevfik Fikret’in , “Zerişte” adlı kedisiyle ilgili yazdığı aynı başlıklı şiir üzerine söyledikleri: “Tevfik Fikret o ukalaca böbürlenen edası ile (…) kediye koyduğu ada bakın: ‘Zerrişte!’… İlle de pamuk, Mestan, Sarman, Zertop demiyorum, başka adlar da olur. Ama Zerrişte nasıl olur? Bir deneyin: ‘Gel pisi pisi Zerrişte’ Gülünç olmuyor mu!Tevfik Fikret’in kulağı Türkçe’ye hiç mi alışık değildi de acaba kediyi sahiden öyle çağırabilir miydi? Türkçe’yi o kadar hor görmüş adama biz de kalkıp büyük Türk şairi demişiz! Allah günahımızı affetsin!”
Orhan Veli Kanık, Erol Güney’in kedisinin toplumsal sorunlar karşısındaki tavrını anlatır: “ Bir erkek kediye bir parça ciğer / Dünyadan bütün beklediği / Ne iyi!” Erol Güney’in kedisinin hamileliğini anlatan şiir ise şöyle: “Çıkar mısın bahar günü sokağa / İşte böyle olursun./ Böyle yattığın yerde / Düşünür düşünür, / Durursun.”
Bilge Karasu’nun romanlarındaki, Tomris Uyar’ın günlüklerindeki kedileri unutabilmek mümkün mü!
“Kedi” deyip geçmeyin… Ne kediler gördük biz hayatta… Öylesi de var böylesi de…
Nice sanatçı, yazar vurgulamış: Kedileri, karşılık beklemeden seveceksiniz. Karşılık beklediniz mi, olacaklar, onun adını haksız yere “nankör”e çıkarır.
Kediler bağımsızlığa, karikatür sanatı da özgürlüğe tutkundur. Aksini düşünmek ilkelliktir. Karikatür sanatının yaygınlaştığı, geliştiği toplumlarda asla gelecekten umut kesilmez…
Spot
Doğrusu, bu yazıyı fotoğraflamak için, Musa Kart’ın "Türban yumağına dolanmış kedi" karikatürünü kullanmak çok isterdim. Ama o karikatür, “suçlu” bulunduğundan beri bir çok gazetede yer aldı zaten. Ben de hayran olduğum bir sanatçının, Gürbüz Doğan’ın türban yumağına değilse de kendi kuyruğuna dolanmış kedisini seçtim… Beni asıl şaşırtan, karikatür sanatının ne güçlü bir silah olduğunu, karikatürü yasaklamanın ya da suç saymanın “Bumerang etkisi”yle onu suç sayana, mahkum etmek isteyene geri döneceğini koskoca Başbakanın bilmemesi.
26 Şubat 2005- Cumhuriyet
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler