Balbay'a Mektup : 'Dava'yı İzlerken...
20 Mayıs 2010 - Zeynep Oral -
Sevgili Mustafa Balbay,
Sen içerdeyken biz dışardakiler, “özgürmüş gibi” yapmayı sürdürüyoruz... Durup dururken niye sana yazıyorum? Önce durup dururken değil.
Üç akşam önceydi. Uluslararası Tiyatro Festivali’nin doludizgin sürdüğü akşamlardan biriydi. Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’ndaydık... (Şu anda konumuz değil ama söylemeden geçemeyeceğim: Yeni yapılanmadan sonra ilk kez gidiyordum o yapıya. Önce oraya ulaşana dek çektiğimiz eziyet; arasından geçtiğimiz inşaat pisliğini, kum torbaları, çöp yığınlarını anlatamam. Gündüz bir miting varmış da! Asıl şaşkınlığım binaya girdikten sonra başladı! Bırak engelli birini, yaşlılar tiyatronun o merdivenlerini nasıl çıkacak aklım almadı!)
Festival çerçevesinde Almanya’dan gelen Münchner Kammerspiele Topluluğu’nun sunduğu Kafka’nın “Dava” oyununu seyrediyordum... Müthiş bir prodüksiyon, olağanüstü bir olay, eşine ender rastlanan bir tiyatro şöleniydi. Öylesine başarılı bir oyundu ki bilmediğim dilde izlerken bile, kendi anadilimde eseri okurken gözden kaçırdıklarımı daha çok fark eder, altını çizer oldum.
Hayır Sevgili Balbay, sana tiyatro sanatından söz etmek için yazmıyorum. Tiyatro faslına yarın döneceğim. Tüm oyunu, üç saat boyunca, seni düşünerek, seni yanımdaki koltukta, omuz başımda hissederek, seninle konuşarak, seninle dertleşerek, zaman zaman kimi repliklerde senin kolunu dürterek izlediğimi söylemek için yazıyorum.
Günlerdir, aylardır, bir yılı aşkın süredir hükümlüden beter tutuklu olan sen tıpkı Joseph K. gibi adaleti arıyorsun.
Arada şu fark var: Joseph K. tutuklanıyor ama “özgür yaşamına devam edebilirsin” deniyor... İşte o andan sonra, neyle suçlandığını öğrenebilmek için sürdürülen amansız bir çaba...
Duruşmalardan birinde sen kendin söyledin yaşadığın sürecin Kafka’nın “Dava”sından daha vahim, daha inanılmaz olduğunu.
Joseph K. hangi yasaya göre, neden, kanunun hangi maddesine göre tutuklandığını anlamaya çalışırken sahnede, kulaklarımda senin sesin yankılanıyordu: Terör örgütü üyesi olmak suçundan içeride tutuluyorsun ama aynı terör örgütünün kurucusu, lideri, yöneticisi oldukları varsayılanlar tutuksuz yargılanıyordu…
Yargıçlar, savcılar, avukatlar sarmalında Joseph K.’nin öğrenebildiği o üç seçeneği düşünüyorum: “Gerçek aklanma” (ki Kafka’ya göre bu imkânsızdı), “Sözde aklanma” ve “Sonsuza dek davayı sürüncemede bırakma”...
İşte tıpkı senin durumundaki gibi güncel olaylar, her gün yaratılan yeni gündem maddeleri, gayri ciddi iddianameler, uzayıp giden sorgulamalar, her gün yeni yeni ihbarlar, tehditler, baskılar sonucu gerçekdışılık, gerçeklik kazanıyordu...
Önce ceza ver, sonra nasılsa bir suç bulunur... İşte gerçek dışı gibi görünenin gerçeklik kazanması!
Sevgili Balbay,
Kafka’nın eserindeki ressamı, (hani gücün, otoritenin ya da iktidarın güvenini kazanmak için mahkeme heyetindekilerin portrelerini yapan ressamı) tıpkı bizim günümüzdeki yandaş gazetecilere benzettiğimi söylesem... Katedraldeki rahibi hani yasa önünde nöbet tutan, adalet kapısından içeri geçilmesine izin vermeyen rahibi, bizim başimamlarımıza hani her geçen gün biraz daha ahlak başmüfettişi kesilen güç ve iktidar sahiplerine benzettiğimi söylesem, güler misin ağlar mısın!
Ve bütün bu sürecin hem senin 15 aylık tutukluluğun, hem Joseph K’nin neden tutuklandığını öğrenme çabasını sürdürdüğü süreç, korku sisteminin, korku döneminin baskısı değil de nedir! Bütün bunların kanıksanması, sıradanlaşması... Sanki hiçbir şey olmamış gibi olmuyormuş gibi...
Faşizm böyle bir şey...
Aklım yüreğim sende, şimdilik hoşça kal.
Cumhuriyet- 20 Mayıs 2010
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler