Menü

Ayla'yı dinler misiniz


17 Haziran 2002 - Zeynep Oral -

Ayla Erduran ilk kez çok derinden konuşuyor:

AYLA' YI DİNLER MİSİNİZ?

 

"Bu benim dinlediğim ilk konser. Üç buçuk yaşımdayım. Saray Sineması'nın locasında oturuyoruz. Sahnede Jacques Thibaud çalıyor. Kemanından çıkan sesler havada uçuşup kulağıma ulaşınca beni büyülüyor. Birden vuruldum ona. Deli gibiyim. İlk kez aşık oluyorum. Sahne arkasına kutlamaya gittiğimizde , Thibaud beni kucağına aldı, öptü. Meğerse bütün kadınlar bayılırmış ona. Dört yaşıma geldiğimde onunla evlenmeyi aklıma koymuştum. Yazı yazmayı bilmediğim için yuvarlak şekiller yapıp mektup niyetine zarfa koyuyor , babamdan postalamasını istiyordum... "

Çook gerilerden bir çocukluk anısı... Ama tüm çocukluk anıları böyle muzip değil. İnsanın içini acıtan çocukluk, gençlik , yetişkinlik anıları da var... İnsanın içini acıtan, isyan ettiren, bu kadar da olmaz ki dedirten, kahkahalarla güldüren, düşündüren, şaşırtan ve müthiş hüzünlendiren...

Evin İlyasoğlu'nın yazdığı, Ayla Erduran'ın yaşam öyküsünü dile getiren "Ayla'yı Dinler misiniz?" adlı kitabı (Remzi Kiyabevi), bir duygudan ötekine geçerek, adeta duygu patlaması yaşayarak okudum. Evin İlyasoğlu kitabını birinci tekil şahısla, Ayla Erduran'ın ağzından yazmış. Çok da iyi etmiş. Kendi müzik bilgisini ve birikimini de yine Ayla'nın ağzından metne kaynaştırmış. Belki de bunca yoğun duyarlılık bundan doğuyor. Okurken, ona müthiş inanıyorsunuz, onunla birlikte soluk alıp vermeye başlıyorsunuz. Yalın , dolaysız, akıcı dilin peşine takılıyorsunuz.

Üstün yetenekli bir kız çocuğun, çocukluğunu yaşayamadığı, yalnız keman çaldığı, çalıştırıldığı bir başlangıç. Her Pazar , konuklara verilen konserler gitgide azap olmaya başlar... Tüm çocukluğu ve ilk gençliği belirli kurallarla çevrilidir. Sanki dört yanı duvarlarla örülü... "Bazen düşünürdüm, sirkteki hayvanlar bile bir marifet yapınca onlara şeker falan veriliyordu. Annem de beni çalıştırmak için karşımda oturup bebeğime elbise dikiyor. Benim dünyama kapı aralayıp, bebeklerime sevecen davranıyor. Bu da benim ödülümdü herhalde. Aslında onu yapmasa da çalışırım, zaten kemanın sesini çok seviyorum..."

Annesi hep müziğinin içindedir Ayla'nın, Annesi hep içindedir onun... Sonra hocaları... Hep en iyi hocalarla çalışması... Yarışmalar... Güçlükler... Haksızlıklar... Yüreğinin en derininden bağlanmalar... Aşklar, ayrılmalar, kopmalar, birleşmeler... Dünyanın belli başlı sahnelerinde dev konserler ... Öğrenilecek bir eser daha, bir eser daha... Turneler... Öğretmenlik yılları... Tutkusu, azmi, inadı, inancı ve sonsuz bir çalışma gücü...

Sonra dış dünyanın ona dayattığı ölümler, hastalıklar, karabasanlar, bağımlılıklar, yoksulluklar... Ama neyse ki en ağır ortamda bile onu yaşama bağlayan kemanı vardır. Yaşamın kıyısında, hep kemanına tutunarak ayağa kalkacaktır... Acılarının en derininde ona en büyük avuntuyu Bach verecektir.

Kitap boyunca yalnız Ayla Erduran'ı değil, çevresini de yakından tanımaya başlıyorsunuz. Yakın çevresi de David Oistrakh, Menuhin , Henryk Szeryng gibi daha nice ünlü ustalar, müzisyenler... Hem bizden hem dünyadan... Onlarla ilişkileri, onlarla yaşanan olaylar, anektodlar , soluğa okunan serüvenler...

Bakmayın yukarıda hüzünden acılardan bolca söz ettiğime, Ayla Erduran'ın kişiliğinden kaynaklanan , eleştirel, kendini ve çevresini sorgulayan tavır , ayrıca yaramaz çocuk tavrı (belki de bir bakıma hiç büyümediği için ya da daha çocukluğunda büyümüş olduğu için!) muziplik ve çok zengin bir iç dünyası... Bunlar


da damgasını vurmuş kitaba.

"Solist sözcüğünün anlamı yalnız demektir. Solo çalmak, yalnız çalmaktır. Aslında sahnenin yıldızıdır solist. Ama çok doğru: 'Allahın koyduğu yerde yıldızlar daima yalnızdır.

Solistlik, bütün müzik eğitiminin, bütün meslek yaşamın boyunca ulaşmaya çalıştığın yerdir: Orkestranın solisti olmak, konserin solisti olmak, mevsimin , konser dizininin , festivalin solisti... Yalnız olmaya doğru bir evrilmedir bu. Bütün savaşımız solistliğe uzanan yolu kat etmek içindir. İşte belki de o yalnızlıktır ki, sahnede insana ürpertici gelir. Bütün dikkatlerin senin üstünde olmasıdır. Kusursuz olma zorunluluğudur. "

Sahnede, tüm spotlar onun üzerinde, tüm dikkatler onda yoğunlaşmıştır . Onda yani solistte. "Kaçıp sığınacağın hiçbir yer yoktur. Yapayalnız, çırılçıplak ortadasındır."...

O yalnızlığın derinlerinden, Ayla Erduran bize aydınlığı sunuyor, sanatın ölümsüzlüğünü sunuyor, bir de insanın harikuladeliğini...

Teşekkürler Ayla Erduran , teşekkürler Evin İlyasoğlu.

17 haziran 2002

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.