Antakya'dan Sevgiler
21 Mart 2004 - Zeynep Oral -
TRT Genel Müdürlüğü'nde 13 kadın yöneticinin işine son verilmesi, AK Parti'nin kadınlara karşı ayırımcılığının, aşağılayıcı zihniyetlerinin, bir halkası daha olarak icraatlarına , kadını çalışma hakkından ve toplumsal yaşamdan uzaklaştırma anlayışlarına eklendi. Daha önce Devlet Su İşlerinde de aynı uygulamaya gitmişlerdi. Gemi azıya alınca, göreceksiniz, gerisi çorap söküğü gibi gelecek… Elbet biz sesimizi yükseltmediğimiz, karşı durmadığımız sürece!
Seçim furyasıyla birlikte yaşadığımız gürültü ve görüntü kirliliği sizi de rahatsız etmiyor mu? Bu israfa, heba edilen, kağıt, kumaş, naylon , emek israfına öfkelenmiyor musunuz? Harcanan paralara acımıyor musunuz? Ağaçlara, taşa toprağa bile afiş asılmasını, tarihi, kültürel birikimlerin üzerinin arsızca gülümseyenlerin yüzleriyle örtülmesine kızmıyor musunuz? Çamaşır ipine bayrak niyetine dizilmiş o propaganda süslerinin yolları kaplaması, yerlerde sürüklenmesi , insana nefes alma olanağı tanımaması sizleri de boğmuyor mu?
Türkiye'de il merkezi bazında seçilmiş tek kadın belediye başkanı İris Şentürk'ün kenti Antakya'daydım . Orada , İstanbul ve Adana'da tanık olduğum bu görüntü ve ses kirlenmesi yoktu neyse ki. Onun yerine İris Şentürk'ün Antakya'yı bir dünya kültür kentine, turizm merkezine dönüştürme çabası, yöresinde yaşam standardını yükseltme çabası , kente mimari kimliğini, tarihi ve kültürel kimliğini kazandırma yolunda atılmış adımlar vardı. Bu çabalar, bu adımlar, uygulamalar ve İris Şentürk'ün kişiliği , üslubu başka bir yazının konusu olduğundan burada yeniden belirtmiyorum.
Antakya'nın binlerce yıllık birikimini, uygarlıklar zincirinin gözle görülür elle tutulur izlerini, üç tek tanrılı dinin bir arada hoşgörüyle yaşamasını bu köşeye sığdırmak olanaksız. Zaten Kerime Şentürk'ün "Ezan, Çan, Hazzan" belgeselini izlediyseniz, biliyorsunuz demektir. (Kaçıranlara müjde: Önümüzdeki haftalarda altı bölümlük bu belgesel TRT İnt'te yeniden yayınlanacak.)
Anadolu'da gittiğim sayısız kent, sinema tiyatrosuzluktan yakınır. Antakyalı gençler bu açıdan şanslı. Üç yıl önce açılan Antakya Şehir Tiyatrosu, cep tiyatrosu ve üç açıkhava anfi tiyatrosuyla, Sanat Galerisine dönüştürülen eski Belediye Binasıyla, dört sinemasıyla (biri dört cep sinemasını içeren bir kompleks) İstanbul'la aynı zamanda izledikleri filmlerle, sanatsal etkinliklerle iç içeler.
Kent kimliği
Yüz, iki yüz yıllık taş, kerpiç, ahşap evlerin şimdi teker teker restore edilmesi, Ulu Cami Meydanının yeniden düzenlenmesi, Uzun Çarşı'nın elden geçmesi, Cami, kilise , havrayı barındıran üçgenin temizlenip, arındırılıp , yüceltilmesi… Sivil mimarinin tüm özelliklerinin (örneğin kuş takaları ve Fanus takalarının muhteşem taş işçiliğinin ) gün ışığına çıkarılması… Roma döneminden kalma taş yollar 83'den sonra ANAP'ın inşaat furyası zamanında betonla örtülmüş. Şimdi o yollar tek tek eski görünümüne kavuşturulması, binlerce yıllık taş döşemelerin ortaya çıkması…
Kent kimliğini ortaya çıkaran bir başka uygulama: Antakya, dünyanın sayılı değerdeki Mozaik müzesini barındırıyor. (Tunus'tan sonra dünyada ikinci deniyor)
Muhteşem bir uygulamadan söz etmeden geçemeyeceğim:
Ülkemizin her yerinde beton yığınından oluşan o korkunç görüntülü trafolar, Antakya'da , rengarenk mozaik resimleriyle kaplı. Müzedekilerin kopyaları.Bunlar ışık ve tarih bilinci saçıyor. Güzel Sanatlar Lisesi'nin öğretmen ve öğrencileri, müzedeki ünlü mozaik panoları , bu beton yığınlarına işlemiş.
Ustalar
Kent kimliğine, tarih ve kültür mirasına sahip çıkmada Belediye Başkanından "sokaktaki adama" herkes bilinçli. BU bilincin dışında ilişkilere bir de hoşgörü egemen.
İnsanlar içinde iki insandan söz etmeden geçemeyeceğim. İkisine 'de Harbiye'de rastladım.
Yılmaz Büyükaşık, 1900'lerin başından beri koza ipeği üretimi yapan bir ailenin oğlu. Aile, dokumacılığı ermeni ustalardan öğrenmiş. O gün bugün aile koza yetiştiriciliği, ipek üretimi ve el dokumacılığını sürdürüyor. Yılmaz Büyükaşık, ailenin en küçüğü olarak sürdürüyor dede mesleğini…
Taş işçisi, taş sanatçısı, taş emekçisi, heykeltıraş, Apdullah Usta (Apdullah Özalp ) ise on yaşında ilk okulu bitirdiği gün, dedesinin babasının yanında başlamış, taşa biçim vermeye, can vermeye. Dedeler hattatmış, kitapları çoğaltmak için, taşa yazarlarmış Fransızlar,matbu . kitaptan çok , taş kalıplara meraklanıp, taş kalıpları almaya başlayınca işler değişmiş. "Taşın paraya dönüşmesi böyle oldu" diyor.
Apdullah Usta ilk okul sonrası hiç okula gitmemiş ama , 40 yıldır kendi deyişiyle "taşla oynuyor". Bu oyunun sonunda tek katlı köy evi ve bahçesi, Plato, Aristo, Sokrates , Diyonisos, Kibele, ve daha nice gerçek ya da mitolojik, ya da düş gücünün kahramanlarla dolmuş. Dünyanın her yerinden , en çok ta Japonya'da, Almanya'dan Amerika'dan gelip alıyorlar eserlerini.
Değişim rüzgarını yakalamış İris Şendürk'ün Antakya'sı hızla bir dünya kenti olma yolunda haberiniz ola…
21 Mart 2004
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
![](/tr/images/common/zeynep-oral.jpg)
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler