Amaç 'duvarları' yıkmaksa...
03 Aralık 2010 - Zeynep Oral -
CONTEMPORARY İSTANBUL SANAT FUARI'NIN ARDINDAN:
Amaç 'duvarları' yıkmaksa...
Resim ya da Plastik Sanatlar eleştirmeni değilim. Eleştiri görevini işin erbabına bırakıp sadece aldığım tadı, yüreğimde yanan yeni kıvılcımları paylaşmak için "Contemporary İstanbul Sanat Fuarı"nın ardından bu yazıyı yazma gereğini duyuyorum.
Bu yıl beşincisi yapılan, Türkiye’den 43, yurtdışından 37 galerinin yer aldığı, 400’ü aşkın sanatçının, 2 bini aşkın eserinin yer aldığı bu sanat fuarı, Akbank sponsorluğunda gerçekleştirildi. İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda iki kata, geniş bir alana yayılmıştı. Fuarın kapanmasından sonra, yetkililer yerli ve yabancı sanatçıların eserlerinin yüzde 83’ünün satıldığını açıkladılar.
SONSUZ DİNAMİZM
Fuarda beni en heyecanlandıran olgu, farklılıkların yarattığı zenginlikti.
Özetle sıralamaya çalışayım:
Kuşaklar arası fark… Bakış açıları arasındaki fark… Biçemler arası fark… Yapılan seçimler arası fark…
Bir yanda yıllardır bildiğimiz, izlediğimiz isimler, öte yanda ilk kez karşılaştığımız sanatçılar… En alışılageldikle en yenilikçi, en aykırı, en araştıranın yan yana sergilenmesi… Serüven, macera tutkusunda, düş gücünde sınır tanımamak…
Gerçeklikle, illüzyon, yanılsama arasında gidip gelen işler… Normlara, standarda meydan okuyan işler… Çağdaş ve evrenselliği yakalayan tatlar.
Bir araya geldiklerinde, sonuç çok geniş bir yelpazeye yayılan zenginlikti. Sonsuz bir dinamizm içeriyordu. Çok hareketli, kendi enerjisini ve sinerjisini yayan bir etkinlikti.
Fuarı iki kez dolaşma olanağını buldum. Açılış akşamındaki yaygın gösterişi ve insanların sanat eserlerinden çok birbirlerine olan ilgisini saymazsak, öteki günler gerçekten meraklı, anlamaya ve öğrenmeye çalışan bir izleyici kitlesi vardı. Gençler elbet çoğunluktaydı.
(İzlenimlerimi genellemem ve isim vermemeye çalışmamın nedeni galiba şu: Fuarın medyaya yansıması sadece alışverişle, satış değerleri üzerinden oldu. Sanatsal değerden çok sansasyon ve para ederi yansıdı gazetelere. Bu da bende bir tepki oluşturdu!)
YABANCI GÖZÜYLE
Fuar günlerinden sonra, fuara katılan Alman sanatçı Christian Schnurer’la konuşma olanağı buldum. Bir yabancı gözüyle “Contemporary İstanbul”u değerlendirmesini istedim.
Dünyanın birçok yerinde fuarlara katılan Schnurer’ın söylediklerini şöyle özetleyebilirim: 1) Tüm fuarlarda ilgi ilk gün doruktadır, sonra azalır, son gün ise onun deyişiyle “galericiler ve sanatçılar baş başa kalır” … Oysa “Contemporary İstanbul”un son ana dek dolup taşması çok şaşırtıcıydı. 2) Hiçbir sanat fuarında bunca okul öğrencisine rastlamamıştı. 3) Sanatsal değeri yüksek bir fuardı, şaşırtıcı işler vardı…
Christian Schnurer, ülkesinin dünya çapında ünlü sanatçılarından. Fuara gittiyseniz, “Argonot Mathilda” adlı heykelini görmemiş olamazsınız!
Sanatçı kendi oluşturduğu bir heykel otomobili kullanarak Münih’ten yola çıkıp Avrupa ülkelerinin sınırlarını aşarak İstanbul’a gelmişti. Burada “Argonot Mathilda”yı tekneye dönüştürmüş ve Boğaz’ı geçmişti. Özetle meydan okumayı sürdüren bu heykel, hem karada hem suda giden “otomobil - tekne”ydi.
SANATSAL, COĞRAFİ, SİYASİ SINIRLARI AŞMAK
Şu yukarıdaki eylemin sanatsal, coğrafi ve siyasi sınırları aşmak çabası olduğunu bilmesem bunca ilgimi çekmezdi. Sanatçının Paula Domzalski’nin küratörlüğünde gerçekleştirdiği bu eylem, hem o zorlu yolculuk hem de eserin gelişmesi, AB’ye dahil olan ve olmayan ülke sınırlarını zorlarken Avrupa ve Türkiye’yi ayıran toplumsal-siyasi ve psikolojik etkenleri de sorguluyor...
Christian Schnurer’le konuşurken, ona, Türkiye’nin giderek kendi içine kapanmasından duyduğum acıyı anlatıyordum ki, “Almanya’da da durum farklı değil” diyerek, kendi ülkesinin ve AB’nin ördüğü duvarları benimle paylaşmaya başladı… Bu bağlamda “Argonot Mathilda”nin içerdiği mesajlar daha da önem kazanıyordu.
Nitekim onun bu eylemi ve bu eseri aynı zamanda Avrupa Topluluğu’nun dış sınırlarını aşamayan, hatta bu sınırlara varamadan boğulan insanların da anısına adanmış. Çünkü, sanatçıya göre “Avrupa kendini giderek daha da dışarıya kapatıyor…”
Daha başta 1960 Çek yapımı, 3 tekerlekli bir aks ve Romen yapımı şişme borular (o borulara Matilda denildiğinden, adı “Argonot Matilda”) bu “enstalasyon”, Batı teknolojisinin kibrine de meydan okuyor. İstanbul Sanat Fuarı’nda bir heykel olarak yerini aldığında fuarın en ilgi çeken olaylarından biri oldu.
Heykel, performans, video ve enstalasyon arasındaki çizgiyi umursamayan Christian Schnurer “yüksek sanat” ve sıradan günlük hayat arasındaki sınırları da görmezden geldiğini vurguluyor.
İstanbul Modern Müzesi, bence bu eseri kendi bünyesine almalı. Tam da denizle içli dışlı olan o müzeye, hem görsel açıdan hem de içerdiği mesajlar açısından müthiş yaraşır.
Bir sanat fuarı daha sona erdi. Amaç, duvarları yıkmaksa, evet, başarıyla bu görevi yerine getirdi.
Cumhuriyet - 03 Aralık 2010
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler