Altın Portakal Şurup Gibi...
11 Ekim 2012 - Zeynep Oral -
Türkiye gerilimler ülkesi, kavgalar ülkesi, kayıplar ülkesi... Ya bendensin ya düşman ülkesi... Bu sabah hangi krizle uyanacağız... Başbakan kime kızacak, kimi azarlayacak, kimi azledecek... Güne kaç ölüyle başlayacağız... Bir yanda savaş vaatleri öte yanda karşı çıkana ya da emekçiye biber gazı... Saldırı -kışkırtma- yok etme zincirinden kim ne kadar pay alacak... Ortalığa yayılan "Yaşasın muhafazakârlaşıyoruz!" sevinci...
İşte bu ortam ve koşullar içinde kendini Antalya'da bulmak, Altın Portakal Film Festivali'ni izliyor olmak, inanın cennete düşmesi gibi bir şey! (Gibisi fazla!) Geçici de olsa bütün bu yukarıda saydıklarımdan bir süreliğine uzaklaşıyor ve en büyük sorununuz, hangi seansta hangi filme yetişsem; ulusal yarışma filmi mi yoksa belgesel mi izlesem oluyor... Bu süreye Antalyalıların katılımını görmek, onların coşkusunu paylaşmak muhteşem bir duygu. Sinema aracılığıyla insanların birbirlerine dokunmalarına, kucaklaşmalarına tanıklık etmek de öyle...
Lütfen! Jüriye saygı!
Eğer Altın Portakal Film Festivali'ni Antalya'dan değil de televizyon, gazete ve internetten izliyorsanız, burada kan gövdeyi götürüyor sanabilirsiniz! Ama doğru değil... Başımızdakilerin kışkırtmacı ve kavgacı üslubu, ister istemez medyayı da etkiliyor! Korkmayın, öyle bir durum yok!
Daha festival başlamadan önce ilk kopan gürültü, Hülya Avşar'ın jüri başkanlığına ilişkin koptu ve bir türlü durulmadı. Affedersiniz ben mi yanlış biliyorum: Hülya Avşar sinema dünyamızın bir parçası değil mi? Seçimi beğenmeyen, onunla çalışmak istemeyen jüriden ayrılır. O kadar. Bitti.
Jüri 12 kişiden oluşuyor. İçlerinde akademisyen, sosyolog, senarist, şair, yazar, gazeteci, görüntü yönetmeni, müzisyen, eleştirmen, sinema ve tiyatro oyuncuları var... Farklı kesimlerden, farklı birikimlerden gelen insanlar... Elbet görüş ve düşünce farkları olacak (İyi ki de var!). Ama her filmden sonraki kapalı jüri toplantısından dışarı sızan her cümleden bir savaş, bir çıngar, bir kavga bekleyenler boşuna umutlanmasınlar!
Tamam, ilk gün Hülya Avşar'ın yüksek sesle bir film aleyhine hezeyanı, jüri başkanlığına yakışmadı ama derhal kendini toparladı ve bir daha öyle bir gaf yapmadı... Bu arada medyamız da izleyiciler de unutmasın ki, Hülya Avşar jüri başkanı ve 12 jüri üyesi arasında "en ünlüsü" olabilir, ama tek seçici o değil! Açıkçası içimden "Beyler, hanımlar, jüri üyelerine saygı" diye bağırmak geliyor!
Medyamız kavga seviyor
Ben ne desem boş! Medyamız kavga seviyor.
Medyamızın çıkarmaya çalıştığı bir başka savaş daha vardı: Adana Altın Koza Festivali'yle Antalya Altın Portakal Festivali arasında olası bir savaş... O da tutmadı! İkisi birbirinden farklı özelliklere ve yönetmeliklere sahip. Bırakın ikisi de yaşasın, ikisi de gelişsin, zenginleşsin! Niye ya biri ya öteki(!) yarışmaya katılmamış olanlar... Altın Portakal'da çok değer verdiğim bir özellik de şu:
Kentin farklı yerlerinde, köy ve ilçelerde açıkhava gösterimleri, sanatçılarla izleyiciyi bir araya getiren toplantılarla, panellerle; okullarda, üniversitelerde konferanslar, atölye çalışmaları, sergilerle de Altın Portakal kente damgasını vuruyor.
Geçen akşam İlyas Salman "Yaşam Boyu Onur Ödülü" alırken sahnede Ahmed Arif'ten şiir okuyor ve şöyle diyordu: "En zalim en gaddar, en korkunç haydut; zalim bir hükümdar kadar kötü olamaz"... Nedense içime işledi bu söz. Unutmayacağım. Ödülünü de "Aşkın katledilmesine seyirci kalmayanlara" adadı... Bu da güzeldi!
Şimdi bir filme yetişmem gerek, devamı yarına...
Cumhuriyet - 11 Ekim 2012
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler