Menü

Ali Taygun: Tiyatroya adanmış bir ömür...


18 Aralık 2009 - Zeynep Oral -

Aliiiiiiiiiiii! Yapmayacaktın bunu! Olmadı! Tedaviye ne güzel yanıt veriyordu o koca bedenin! Atlattın o rezil hastalığı da, bir minicik kan pıhtısına, kalbine yenildin! Eşşşek Ali!

(Sevgili Okurlar, beni bağışlayın, en büyük “küfrümü” alenen savuruyorsam, inanın hedefteki, o usta tiyatro sanatçısı değil, hedef aldığım benim çocukluk arkadaşım Ali Taygun! 12-13 yaşlarındaydım onu tanıdığımda. Suadiye’de bahçelerde koşardık. Biraz büyüdük, sinemalara, tiyatrolara, “çay”lara gider olduk, dans partnerleri olduk. Lise ve üniversite yıllarıydı... )

AH ÇILGIN GENÇLİK!

Gençlik yılları. 60’lı yıllar! Siz TMTF’yi bilir misiniz?

TMTF - Yani Türkiye Milli Talebe Federasyonu! Merkezi Cağaloğlu’nda. Her okulun temsilcisi orada. Sağcısıyla, solcusuyla... Politik tartışmalar, sanatsal tartışmalar... TMTF’nin Gençlik Tiyatro Festivali’ne her okulun tiyatro kulübü katılıyor. (Ben liseyi İzmir’de okuyorum. Okul kapanır kapanmaz İstanbul’dayım, Tiyatro Gençlik Festivali için.)

Okul tiyatroları içinde en iddialısı Robert Kolej... Ali, Nedim, Berent, Melek, Mürvet, Nevra da en müthiş tiyatrocular! Ali dediğim Ali Taygun. Genet, Beckett ve Brecht en popüler yazarlar. Tiyatro yalnız sahnelerde, salonlarda yapılmıyor, Beyoğlu sokaklarına taşıyor... Arada sağ-sol çatışması çıksa da ne gam.. polis geldi mi her iki taraf da İstiklal Marşı’nı söyleyip paçayı kurtarıyor...

Ali Taygun Robert Kolej’in yükseğini bitirip, anlı şanlı Yale Üniversitesi’ne “Tiyatro Yönetmenliği” doktorası yapmaya giderken yanında güzeller güzeli karısı vardır. Kim mi? Arnavutköy Kız Koleji’ndeki “bizim kızlardan” Meral!

Canım Ali, eş durumundan derslere dinleyici olarak giren Meral Taygun’u muhteşem bir oyuncu olarak tiyatroya senin kazandırdığını hiç unutmadım!

Şimdi şu yazıyı yazarken önümde sararmış bir gazete kupürü var. Tarihi yok. Ama 1969 olmalı. Döndüğünde ilk röportajı bana vermişsin. Yale’de sahnelediğin oyunları, İstanbul’da Muhsin Hoca’yla buluşmanı, Yıldız Kenter’in heyecan içinde seni tiyatrosuna davet ettiğini anlatıyorsun. Fotoğrafta pos bıyıklı yağız bir delikanlısın!

Kenter’lerde sahnelediğin o “3 Kızkardeş”i unutmam mümkün mü! Gören kimse unutmadı, unutamaz! Yıldız Kenter, Meral Taygun, Candan İsen’li , Müşfik Kenter ve Şükran Güngör’lü, senin o çok ayrıntılı, ince nüanslar üzerine yerleştirdiğin yorumun... Uzun yılların en büyük başarısı...

Sonra kendi kurduğun ekiple Elhamra’da sahnelediğin “Müfettiş” ... O gün bugün o oyunun da her anı gözümün önünde...

TİYATRO VE İDEALLER

70’lerdeyiz. Tiyatro hızla politikleşiyor... Hayır zaten politikti, bu kez sloganlaşıyor!

Meral , Vasıf Öngören ve sen “Birlik Sahnesi”ni kurdunuz. “Faşizmin Korku ve Sefaleti”ni sahneye koyuyorsun. Yumruklar havada! İlk büyük kavgamızı ediyoruz seninle! “Sahnedekilerin dilleri dönmüyor, söylediklerini anlamıyorum” diyorum. “Ama hepsi çok devrimci çocuklar” diyorsun! Kavga ediyoruz ama birbirimizi seviyoruz. Panelden panele koşuyoruz!

İdeallerin var. Durmadan yazıyorsun, konuşuyorsun. Tiyatro üzerine, daha güzel bir dünya üzerine. Emek ve umut üzerine... Sanatın amacı daha güzel, daha mutlu bir dünya yaratmak değilse nedir ki?!

İşçilere tiyatro yapmak istiyorsun, işçiler, sendikalar oyunları çok entelektüel ve sıkıcı buluyor. Tiyatro izleme alışkanlığı olanlar ise oyunlarından “fazla solcu”, hadi adını koyalım “komünist” diye ürküyor... Devrim ha yarın ha yarından yakın... Acaba?

1974’te Muhsin Ertuğrul İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun başına geliyor. “Prensleriyle” birlikte. Sen de onlardan birisin. Oyunlar birbirini izliyor. Arada izin alıp Ankara’da Birlik Sahnesi’nde oyunlar sahneliyorsun. “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”ni anımsıyorum.

Şehir Tiyatroları’nda “yerinden yönetim” isyanları... Yine kavga ediyoruz, ne çok tartışıyoruz. Hoca alıp şapkasını gidiyor. Sizler kalıyorsunuz... Derken 12 Eylül faşist darbesi!

HÜKÜMSÜZ TUTUKLU

Canım Ali... Uzaktan birbirimize bakıyoruz. Sen sanıklar arasındasın, ben duruşmayı izleyen gazeteciler arasında. Barış Derneği Davası! Dans pistlerinde “twist” yaptığımız günler çooook gerilerde kalmış. Gözlerimizle kucaklaşıyoruz.

İddianame’de söylenenleri kulaklarım duymuyor. Sanık sandalyesindeki sana bakarken, kulaklarımda “Don Giovanni” operası. Devrimci bir yorumla sahnelediğin o opera!

1986’ya dek cezaevindesin. Bu acımasız, zor günlerde yanında neyse ki hep o var! (Her içeridekinin “yanında” bir dışarıdaki yoksa felaket olur!) O, ikinci eşin, bu ülkeye operayı sevdirmiş olan Yekta Kara! (Canım Ali, sende şeytan tüyü var! Yeryüzünün en harika, en yetenekli, en akıllı, en yaratıcı kadınları, iki güzelim çocuğunun Ceren ve Haydar Can’ın anneleri!)

SIRA DIŞI YORUMLAR

89’da tüm davalardan beraat edince, Şehir Tiyatroları’ndasın. Sahnelediğin hemen hemen her oyunla tartışmalar açıyorsun. Olumlu ya da olumsuz tepkiler elbet birbiriyle tartışılıyor ama.. asla fark edilmeden geçilmiyor. Asla sıradan değil. Her yoruma kendinden ne çok şey katıyorsun.

‘Ağrı Dağı Efsanesi’‘Theope’‘Canlı Maymun Lokantası’, tüm ödülleri toplayan ‘Sezuan’ın İyi İnsanı’, ‘Mösyö Butterfly’...

İskoçya’daki iktidar savaşını, Mezopotamya coğrafyasında aşiret düzenine ve günümüze taşıdığın “Macbeth”... Kendi deyişinle “oyunların bilinmedik kodlarını bildik kodlara” dönüştürüyorsun!

Yekta Kara’yla birlikte imza attığınız; kopyalarının asla ulaşamadığı nitelik ve özgünlükteki “Lirik Tarih” konserleri...

Dün gazetem çok iyi özetlemişti: Tiyatroya adanmış bir ömürdü seninki! Yaşamınla, düşüncenle, umutlarınla...

Benim canım arkadaşım. Seni çok özleyeceğim.


Cumhuriyet- 18 Aralık 2009

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.