Menü

"Son Mohikan da Gitti..."


20 Mart 2011 - Zeynep Oral -

Orhan Tokatlı'yı yitirdik. Tarifi imkansız bir "Ah!" geldi yüreğime saplandı. Orhan Tokatlı Milliyet Gazetesi'nin efsanevi Ankara Temsilcisiydi, yazarıydı. Çok uzun yıllar Ankara sadece ondan sorulurdu...

Milliyet'te çalıştığım 32 yıl boyunca yol göstericim oldu, arkadaşım oldu. Ondan öğrendim, yararlandım. Şu özelliklerine defalarca tanıklık ettim: O kocaman cüssenin altında kelebek kanadından ince bir duyarlığa sahipti. Cömert ve alçakgönüllüydü. Vericiydi. Koruyucuydu. Açık yürekli, açık fikirli, açık elliydi... Sesi çıkamayanların sesi olurdu.

Haksızlığa direnir, başkalarının hakkı için aslanlar gibi çarpışırdı. 12 Eylül faşist darbesi üzerimizden silindir gibi geçerken, o her olanağı seferber etti, yaptığı "iyilikleri", "kurtarma çabalarını" o gün bugün kimse bilmedi.

Kendine özgü duruşu, ödün vermeyen tavrı, ilkelerine ve "Abdi İpekçi çizgisindeki gazeteciliğe" bağlılığı... Onu çağırdığımız isimle "Şef" tavrı... Benim ona yakıştırdığım "Senyör" edası... Hepsi "Ah!"ın içinde yerini aldı.

Şimdi biricik ve sevgili karısı Özen'le konuşurken, gözyaşlarımıza Özen'in şu sözü damgasını vurdu: "Son Mohikan da gitti." Evet Özen, aynen öyle oldu. Sana ve tüm sevenlerine sabırlar diliyorum.

"Oğlum Mengü, Sen bu yolda yürü"

Önceki gün sizi Mengü Ertel Sergisi'nde dolaştırmıştım . Herhangi bir talep yokken, salt sevdiği ve istediği için afiş yaptığı dönemde, Muhsin Ertuğrul'un Mengü Ertel'e yazdığı muhteşem bir mektup var. O mektubu buldum.

Sadece Mengü'ye değil, günümüzde de tüm gençlere yol gösteren o mektubu paylaşıyorum:

“Varlıklarını koruyacak, savaşlarını sürdürecek, cılız gelirlerinden arta kalanla oynadıkları piyesle afişini yaptırmak, onu bastırmak, teker teker pullamak, onu astırmak olanağından yoksun bu özel tiyatrolar ortamında, kim, nasıl sana duvar ilanı yaptırır?

Diyelim ki bir babayiğit çıktı da yaptırdı. Sokaklarında "Liftass" kuleleri olmayan bir şehirde bunlar nerelere yapıştırılır? Eğri büğrü yapı tahta perdelerine mi? Ertesi gün yeni fışkıran bir mantar bankasının ikramiye afişiyle kapatılmak için mi? Görüyorsun ki duvarlarımızda, bütün ülkenin kirlerini yıkayacak, yüzkaralarını ağartacak, birbirinden zehirli "Deterjan"  afişlerin akını var. Onların arasında senin o ince, o derin anlamlı afişlerin nasıl yer bulur? Yaptığın "Ayak - Bacak Fabrikası" afişini nasır ilacı, "Cadı Kazanı"  ila­nını düdüklü tencere reklamı sanır­lar da bakmadan geçerler.

Hayır, Hayır! Sakın bu sözleri sa­na söylüyorum sanma! Yaşayıp benim tiyatrocu olduğumu görseydi bunları babam bana söylerdi. Çün­kü ben de böyle bir tiyatro hastalığına tutulmuştum. Seksen yılda bu illetin ilacım bulamadım.

İlk kıvılcımın yüreğimi dağladığı günlerde, İstanbul'un tek tiyatro topluluğu açlık ve yokluk arasında çırpınıyordu. Tiyatrocunun mahkemelerde tanıklık etmesi bile yasaktı.

Ama bir deli kuşak bu tutkuya öylesine yakalandı, bu sanata öylesine sarıldı ki bu kurak alandan bugünkü tiyatrolar fışkırdı. Bütün bunları benim kuşağım hazırladı.

Verdiğimiz kurbanlar tiyatronun yeşermesinde gübre oldular, tiyatronun ışığı nice nazlı pervaneleri cayır cayır yaktı. Ama o ışık sönmedi.

Bugün sana deli, tutkuna delilik diye bakanlar bir gün seni önder ve Öncü olarak anacaklar, senin adına müzeler açacaklar. Bugün esnaf ilanları yapıp para kazanacağına, kendi paranı, sevgiline harcar gibi, tiyatro afişlerine yatırmanın meyvelerini, senden sonraki kuşak toplayacak.

Onun için tuttuğun yolu beğeniyorum ve parayı tepmekle delilik ettiğine inandığım halde sana "DELİ" diyemiyorum.

Herkes bir şey sever, o kara sevda uğruna ölür. Ne mutlu bu aşağılık ortamda sevecek güzel bir şey bulana! Onun için oğlum Mengü, sen bu yolda yürü!

Cumhuriyet - 20 Mart 2011

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.