Menü

"Kerem Gibi"


18 Mart 2010 - Zeynep Oral -

Sizleri bilmem ama, ben hiç unutmadım. 70’li yıllardaydı. 1 Mayıs’larda Taksim Meydanı’ndaydı. DİSK gecelerindeydi. “DGM’ye hayır” mitinglerindeydi. Barış Derneği gecelerindeydi… Onun peşine takılıp hep birlikte söylerdik… Diyelim Taksim Meydanı’nı on bin, on beş bin kişi doldurmuşuz, hep bir ağızdan haykırırdık: “Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”…

İnanırdık: Hava kurşun gibi ağır olsa da, biz kurşun eriteceğiz… İnanırdık: Yanmak zorunda kalsak da, karanlığa geçit vermeyeceğiz… İnanırdık: Ülkemdeki karanlığı da, dünyadaki karanlığı da biz, evet biz aydınlığa dönüştüreceğiz…

Genco Erkal, Nâzım Hikmet’in şiirlerinden yola çıkıp “Kerem Gibi” adlı oyunu oluşturup bunu tiyatro sahnesine taşıdığında yıl 1975’ti. Aynı oyunu salonlara, sokaklara, meydanlara, grevlere, mitinglere, direnişlere taşıdı. O nedenle yargılandı, aklandı, yasaklandı…

O gün bugün, 35 yıl boyunca “Her Gün Yeni Baştan”, “Merhaba”, “Sevdalı Bulut”, “İnsanlarım”, “Nâzım’a Armağan” adlı oyunlarla, sahnede kâh tek başına, kâh birbirinden değerli sanatçılarla Nâzım’ın sesini, Nâzım’ın sözünü, soluğunu, düşüncelerini, aydınlığını ve tutkusunu Türkiye’nin her köşesine yaydı.

Yalnız Türkiye’nin mi? Dünyanın her ucuna o sesi ulaştırdı. Londra, Paris’ten Sydney’e, Amsterdam, Kopenhag’dan Toronto’ya, Almanya’nın, İsviçre’nin tüm kentlerinden New York’a …

Yıllar içinde Nâzım Hikmet’in dizelerini tek başımıza, içimizden okurken bile kulağımızda Genco Erkal’ın tonlamaları, onun ritmi, onun vurgulamaları çınladı. Nâzım Hikmet’in sözü, Genco Erkal’ın sesiyle bütünleşti.

Sevdanın sesi… Direnişin sesi… Hasretin sesi… Umudun sesi…

Otuz beş yıl içinde, her seferinde Nâzım Hikmet’ten farklı şiirler ve yeni kurgularla karşımıza çıktı Genco Erkal.

Tekrara düşmeden, her seferinde kendini aşarak… İlgiyi, odaklandığı alanları farklılaştırarak… Tiyatro sanatının tüm olanaklarını kullanıp sözün taşıdığı ve kapsadığı anlamları çoğaltarak… Tiyatro sanatının sınırlarını zorlayıp müzikten, plastik sanatlardan, sinemadan da yararlanarak… Nâzım Hikmet’in şiirleriyle gelişen bir beden dili yaratarak…

Birkaç gün önce Dostlar Tiyatrosu’nda “Kerem Gibi” oyununu izledim. Oyunun alt başlığı “Nâzım Hikmet’le 35 Yıl”… Bütün bunları onun için anımsadım…

Bu kez Genco Erkal kendi serüvenini, Nâzım Hikmet’in serüvenini, Türkiye’nin ve dünyanın serüvenini bir araya getiriyor çok farklı şiirler ve farklı kurguyla. İç içe geçmiş muhteşem bir kanaviçe, bir örgü… Belgelerle şiirin buluşması… Fazıl Say’ın müziğiyle zenginleşen, sahneyi terk etmeyen filmle dramatik yapısı güçlenen bir şölen… (Ruhi Su’dan Fazıl Say’a geçişte başladı gözyaşlarım… Ve son ana dek bu şölene emeği geçenlere şükretmekten geri kalmadım…)

Oyun boyunca Genco Erkal, sevdanın sesi, direnişin sesi, hasretin sesi, umudun sesini acının, hüznün ve sevinçlerin sesini bizlere iletirken kendi 35 yılımızla da yüz yüze gelmemize ve hesaplaşmamıza yol açıyor…

 

Oyundan ayrılırken içimizin bunca acıması nedendi diye sorduk birbirimize:

Ülkemde Nâzım Hikmet’e yaşatılanlardan mı? Işık veren, üreten değerlerimize hâlâ yaşamı zindan etmemizden mi? Yoksa yazının başında “inanırdık” dediklerime, artık inanamadığımızdan mı?

Hayır hayır karamsarlığa geçit vermemeli! Nâzım Hikmet’in de, Genco Erkal’ın da dedikleri gibi, “Karanlıkları aydınlığa dönüştürmek elimizde”…

Cumhuriyet - 18 Mart 2010

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.