Menü

"Duygu Asena Ödülü"nün kaldırılmasını kınıyorum!


07 Mart 2008 - Zeynep Oral -

Kadın Hakları İnsan Haklarıdır!

Ayıptır! Bir süredir  korkunç bir ayıp, bu kez  PEN Derneği aracılığıyla işlenmekte!  

Bu sayfalarda Özge Keskin'in haberinden  okumuşsunuzdur: Uluslararası   PEN  Türkiye  Merkezi  "Duygu Asena Ödülü"nü kaldırdı. Anımsayacaksınız,  30  Temmuz  2006'da, en verimli çağında yitirdiğimiz  yazar ve kadın hakları savunucusu  Duygu Asena'nın adına  konan ödülün ilkine  "Latife Hanım" adlı kitabıyla İpek Çalışlar  değer görülmüştü. Bence çok değerli jüri üyelerinin, muhteşem bir seçimiydi. Üyesi olduğum PEN'le  gurur duymama neden olan bir olaydı bu ödül ve bu seçim.

Bugünkü yönetim kurulunun  "Duygu Asena Ödülü"nü kaldırma kararı almasını, hele hele bu kararın ardından sıralanan kimi savları, gerekçeleri,  aşağılayıcı buluyorum.  İnsanı, kadını ve  PEN'e üye tüm yazarları  aşağılayan  bir tutum olarak değerlendiriyorum... 

Kurumlarda süreklilik esastır. Bir yönetimin kararını öteki  yönetim bozarsa  ve bunlar birbirini karalama yarışına girerse  ve bu arada Duygu Asena'nın  yazarlığı ve toplumsal yaşantımıza  katkıları tartışma malzemesi  yapılırsa bundan  Duygu Asena değil olsa olsa o kurum zarar görür.

"Kadın hakları İnsan haklarıdır" diye  yıllardır anlatıyoruz ama anlaşılan anlamak istemeyenler,  yazarların bulunduğu bir kurumda dahi var! Bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız var  bu gerçeği anlamaya ve içselleştirmeye.

Kadına karşı ayırımcılığın yaygınlığını   kitlelerin fark etmesini sağlayan Duygu Asena adına konan  Ödülün  kaldırılmasını kınıyorum. PEN'in bu yanlıştan bir an önce dönmesini umuyorum ve  bekliyorum.

Almanya Notları

Saatte 200 km. hızla eser rüzgarın eşliğinde, kahraman pilotumuz THY uçağını  ustalıkla Münih havaalanına indirdiğinde  Emma Fırtınasına tutulmuş olduğumuzu  bilmiyordum. Fırtınanın adının "Emma" olduğunu da... 8 Mart arifesinde,  Anarşist, Komünist ve Feminist Emma Goldman'a saygı babında fırtınaya  bu ad verildiğine kendimi inandırmaya çalıştıysam da,  bu duygumu pek paylaşan çıkmadı!    

HDF- Sosyaldemokrat Halk Dernekleri Federasyonu'nun Münich ve Ulm'da  düzenledikleri "Kadın " konulu toplantılar için Almanya'daydım. (Bölge Başkanı  Necip Şahine, ailesine ve dostlarına muhteşem evsahipliği için teşekkürler!)

Emma Fırtınasıyla, Bavyera'da yerel seçimlerden  SPD -Sosyal demokratların zaferle çıkması ve bu sevinci  Almanya'da yaşayan sosyal demokrat Türklerin de katılması arasında  konumuz hep kadındı.  Gerek orada konuşup tartıştığım kadınlardan, gerek  oturumlara katılan Psikoterapist Zühal Bilir Meier'den edindiğim izlenimleri şöyle özetleyebilirim: 

Türkiye'de ne yaşanıyorsa, aynı  gidişat  belki daha küçük bir ölçekte ama çok daha yoğun bir biçimde Almanya'daki Türkler arasında yaşanıyor.

2000'li yıllarda ve bugün yaşanmakta olan,  "dinciliğin" hızla yayılması.  Dinsel referansların   güncel yaşamın her alanını kaplaması...

Referans din olunca, elbet kızlara karşı ayırımcılık da  ön plana geçiyor.  Kız çocuklara spor derslerinin  yasaklanması, müzik derslerinin yasaklanması; haremlik selamlık ayırımı, türbanın  hızla artması, zoraki evlilikler... Direnç göstermeye kalkanlara uygulanan şiddet...

Zühal Bilir  terapiye gelen gençlerden çarpıcı örnekler verdi:  Örneğin arkadaşın var mı sorusuna  gençler, "3 Müslüman, 2 Hristiyan arkadaşım var" diyor...  Çocukların birbirlerine ilk soruları: "Namaz kılar mısın? Oruç tutar mısın?"... Dinle hiç ilgisi olmayan bir genç kızın, başındaki türbanı göstererek,  "Ben bunu başıma geçirdikten sonra  herkes benimle ilgilenmeye başladı. Adeta  bir kimlik, kişilik kazandım" demesi...

Bütün bunlar çok düşündürücüydü!

Yarım Asırlık Serüven

Şematik olmak istemiyorum ama, özetlemek gerekirse Zühal Bilir'in kuşaklar irdelemesi  gerçekçiydi: 1960'larda ucuz işgücü  olarak döviz karşılığı  Almanya'ya satılan insanlarımızı (özellikle kadınlarımızı) "Kayıp Kuşak" diye niteliyor.  70'ler ve 80'lerde Türkiye'deki politik  kutuplaşmalar  ve çatışmalar sonucu giden 2. kuşağın   "dinciliğin" tohumlarını attığını (örneğin 50 mark karşılığı Ülkücü gruplar her Cuma yemek veriyor) ;  90'larda  "Duvar"ın yıkılması, 2 Almanya'nın birleşmesiyle, yabancı düşmanlığıyla işsizliğin artması ve ırkçılığın güçlenmesiyle 3. kuşağın daha çok  içine kapandığını vurguluyor.

Sonuçta  45 yıllık göç serüveninde  işsizlik de Türklerde, yoksulluk da Türklerde... Almanya'nın göçmenlik yasaları da  bu durumu tersine çevirmeye hiç mi hiç yardımcı değil... Bugün Almanya'da üniversiteye gidenlerin sadece yüzde 5'i göçmen çocuklar.  Bence bu,  Alman hükümetlerinin de ayıbı!

Konuştuğum kadınların bir şikayeti  daha vardı:  Almanya'da çalışmayan Türk kadınlarının ve okula yollanmayan kızların  dizi hastası olduklarından, sabahtan geceye dizi seyrettiklerinden yakıp durdular! Dedim ya: Türkiye'de ne yaşanıyorsa, aynı  gidişat  belki daha küçük bir ölçekte ama çok daha yoğun bir biçimde Almanya'daki Türkler arasında yaşanıyor.

Yarın 8 Mart- Dünya Emekçi Kadınlar Günü...  Kutlu olsun!

Not: Yarın Bursa TÜYAP Kitap Fuarı'nda  13:30'da "Kadın Olmak- İnsan Olmak" diye tartışıyoruz. Sonrasında da  imza. Yolu oralara düşenleri beklerim.

Cumhuriyet- 7 Mart 2008

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.