"Bir Göz Kırpışta: Rumi"
24 Temmuz 2009 - Zeynep Oral -
Robert Wilson ile Kudsi Ergüner’in işbirliğiyle, Gelenekle Çağdaş Sanatın mutlu buluşması...
Bir zamanlar Roma ve Bizans İmparatorluklarının başkenti olan Ravenna, 20 yıldır farklı disiplinleri bir araya getiren başarılı bir festival düzenliyor. Maestro Ricardo Muti’nin önemli katkıda bulunduğu, eşi Cristina Muti’nin sanat yönetmenliğini yürüttüğü festivalin bu yılki teması inanç dünyasıydı. Bu çerçevede festivalde yer alan olaylardan biri de "Rumi: In the Blink of the Eye" yani "Bir Göz Kırpışta Rumi" adını taşıyan, tiyatroyu, müziği ve plastik sanatları bir arada harmanlayan seyirlik eserdi.
Çağımızın en heyecan verici tiyatro insanlarından biri olarak değerlendirdiğim Robert Wilson ile ney ustası, besteci, müzik ve tasavvuf insanı Kudsi Ergüner’in işbirliğiyle gelişmişti bu proje. Hazırlıkları İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın sağladığı olanaklarla İstanbul’da başlamıştı. O günden beri oyunu merak edip duruyordum.
Birkaç yıl önce Robert Wilson’un New York’daki Watermill Tiyatro merkezinde "Anadolu Uygarlıkları" üzerine bir projede çalışmıştım. Kudsi Ergüner, neyi ve müzikleriyle katılmıştı. "Anadolu Uygarlıkları" gerçekleşmedi ama o buluşmada Kutsi Robert Wilson’a Mevlana tutkusunu aşılamayı başardı!
Şimdi takılın peşime Ravenna’ya gidiyoruz:
Neyle canlanan imgeler
Ravenna’da 19. yüzyıldan kalma Teatro Dante Alighieri. Klasik opera binası.Bir mücevher. Beş kat yükselen balkonlar localar, her yer tıklım tıklım doldu…
Salon aydınlık. Perde yok. Sahnede bir yapının ön cephesi görülüyor. (Mevlevihane) Habersizce başladı oyun. Ön cephedeki kapının içinde bir başka çok alçak çok dar bir kapının açılıp kapanmasıyla… Tek tek semazenler o alçak kapıdan içeri , eğilerek girip gözden kaybolurken, salon karardı ve sanki İstanbul’un belki de Konya’nın tüm seslerini duymaya başladık… Giderek çekiç sesi, daha çok, daha çok hızlanan ve yükselen çekiç sesi, tüm öteki sesleri bastırdı… Karanlıkta spot ışığı eşliğinde dar kapıdan içeri giriş ha bire tekrarlanırken müzisyenler sahnenin bir yanında buluştu.
Hakan Güngör (kanun) , Taci Akbari (Sesiyle katılan İranlı sanatçı) Hasan Tabar (santur), Buse Sever (ut ve ses) Pierre Rigopoulos (perküsyon) ve Kudsi Ergüner neyiyle, oyunun sonuna dek yerlerinden kıpırdamadan "aşk denizinde coştular". Yani müzik yaptılar . Müzikle birlikte sahnedeki imgeler canlandı.
O andan başlayarak, Robert Wilson tiyatrosundaki resim, heykel, mimarı, tasarım ögeleri, renk, ışık ve gölge oyunları sahnede ağlarını örmeye başladı.
Ney sesini (insan sesine, ruhumuzun sesine, soluğumuzun sesine her an dönüşebilecekmiş gibi duran ney sesini) ilk duyduğumuzda, sahnede bir çocuk belirdi. Sadece imgelere değil, sahnedeki semazenlere de can veren, sanki neyin soluğuna arka çıkan, yardım eden bu çocuktu… Çocuk bir dokunuşla, bir bakışla, bir hareketle, bir ışık huzmesiyle evrendeki (yani sahnedeki) her şeye can verirken, doğudan ve batıdan simgeleri toplarken, farklı duyarlıklara yol alıyorduk. Sanki sahnedeki sekiz semazen ve iki oyuncuya yol gösteren çocuktu.
Mevlana’nın ilk semahı çekiç sesleri eşliğinde dönmesini anımsayıp, o çocuğun peşine takıldık.
Oyuncuların biri Cüneyt Türel, öteki İranlı Iraj Anvar’dı. Wilson’un genellikle oyuncularını, "hareket eden cisimler" olarak kullandığını onun tiyatrosunu izleyenler bilir. Ancak burada Cüneyt Türel gibi birikimli ve usta birinden, onun dilinden, onun Türkçesinden "Divan-ı Kebir"den şiirleri dinlemek büyük mutluluktu. Oyunda Farsça ve Türkçe şiirlerin İtalyanca çevirisi dışarıdan veriliyordu. Çocuk oyuncu / minik semazen Kayra Ermenkul, bence doğuştan büyük bir yetenekti.
Ayakta alkışlandı
Söz, yerini daha çok müziğe, Kudsi Erguner’in bestelerine bırakıyordu. Neyi ondan dinlemek başlı başına bir ayrıcalıktı. Geleneksel çalgılarla çağdaş imgelerin buluşmasından farklı duyarlıklar doğuyordu. Zaten sahnedeki her an, farklı "okumalara" açıktı. Ön cephedeki camlardan yansıyan ışık ve gölgeler, cephenin yok olup fonda beliren acayip renkler, gökyüzünde uçan balıklar (her birinde biraz yunus vardı) ışıktan ay, uçan kuşlar, semah dönen ağaçlar ve doğa, sahneden geçen Osman Hamdi’nin "Kaplumbağa Terbiyecisi" tablosu... Tüm devinimlerin titizlikle belirlenmiş olması; müzik ve beden dilinin uyumu, çok ağırdan en hızlı ritimlere yolculuk… Hepsi tuhaf bir biçimde bütünleniyordu.
Sanki müziği görüyor, bütün o görsel olayları ruhumla dinliyordum. Beş bölümün kimi ruhuma daha yakın , kimi daha uzak düşüyordu
Finalde tüm semazenler ve çocuk, Semah dönerken, sahneyi çepeçevre saran iki yanı ayna panolar da dönmeye başladı. Sanki bir mucizeye tanıklık ediyordum. Bir anda dokuz semazen 900 oldu; aynalar, ışığı binle çoğalttı; Alighieri Tiyatrosunun her köşe bucağında ışıklar dönüyordu, kainat dönüyordu ve biz aşk içinde yüzüyorduk. Sadece bu final bile tiyatroyu ayağa kaldırmaya yetmişti! Tüm tiyatro ayağa kakmış çılgınca alkışlıyordu!
Semah Folklor değildir
Oyundan sonra Kutsi Ergüner’le sohbetteyiz. Projenin çıkış noktası elbet Kutsi’nin kendisi. Bugüne dek yaptıkları, Mevlevi kültüründeki birikimleri (80’den beri binlerce konseri, etkinliği, Maurice Bejart’la gerçekleştirdikleri "Rumi"yi anımsayın) gelenekle çağdaşlık arasında kurduğu bağ ve Wilson ile dostluğu… Ama onu asıl motive eden, kendi deyişiyle "Türkiye’de yapılan yanlışlar, Mevlana adının ve etkinliklerinin giderek folklora dönüştürülmesi!"
Kutsi Ergüner yedi asırdır Asya’nın bir ucundan Avrupa ve Afrika kıtalarının öteki ucuna uzanan bir kültürü folklora dönüştürmenin yanlışlığını vurguluyor. Fransa’daki Türk Mevsiminde , Kültür Bakanlığının afişlerinde "Les Derviches Tourneurs- Folklore Anatolien" yazıyor diye öfkeleniyor. (Yani: Semazenler – Anadolu Folkloru) "Kültür Bakanlığı bu yanlışı nasıl görmez" diye şaşıyor.
Wilson ile gerçekleştirdiği "Rumi"yi daha önce Varşova Operası’nda sunmuşlar. Davet ettikleri halde Türk Elçiliğinden bir kul olsun gelmemiş! (Ravenna’da oyunu benim izlediğim gece, Kayra’nın annesini saymazsak, galiba tek Türk izleyici bendim. 3 Gece temsil vardı. )
Bakalım , 2010’cular, "Bir Göz Kırpışta Rumi"yi hem Türkiye’de hem de başka ülkelerde izlenmesi için parmaklarını oynatabilecekler mi? (Kültür Bakanı Ertuğrul Günay dilerim bu yazıyı okur.)
Her izleyicinin kendi birikimlerine göre, farklı algılamalarla tat alacağı, ancak kesinlikle çağdaş duyarlığa açık bu olay için başta Kudsi Ergüner ve Robert Wilson olmak üzere, emeği geçen, katkıda bulunan herkesi kutluyorum.
Cumhuriyet- 24 Temmuz 2009
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler