Menü

"Bir Çığlık Karışır Rüzgarlara"


05 Temmuz 2003 - Zeynep Oral -

Fazıl Say'ın "Metin Altıok Oratoryosu", içimizdeki çığlığa dönüştü.

"BİR ÇIĞLIK KARIŞIR RÜZGARLARA"

Günlerden 2 Temmuzdu. Sivas'da , Pir Sultan Abdal Şenlikleri'nde, aralarında şairlerin, yazarların , sanatçıların bulunduğu 37 kişi , 37 insan , "Cihat çağrısı" yapan, şeriat yanlısı yobazlarca Madımak Otelinde yakılarak öldürüldü. Gericilerin şiddet gösterisi katliamla sonuçlandı.

Ortaçağda değildi. Yüzyıllar önce değildi... On yıl önce,1993'deydi.

                                          x

Günlerden 3 Temmuz. Açıkhava Tiyatrosu ağzına dek doldu. Oturacak yer bulamayanlar, merdivenleri doldurmuş. Fazıl Say'ın "Metin Altıok Oratoryosu"nu dinlemeye hazırlanıyoruz... Önceki akşamdı.

Aklımda Fazıl Say'ın sözleri: " Bestelediğim eserde , Sivas'ta can veren onca sanatçıdan yalnızca birini seçmiş olmamın belirli nedenleri var. Metin Altıok, orada can veren aydınlarımızın bir simgesi olmakla kalmaz; şiir geleneğimizin de bir simgesidir..."

37 Vuruş

Sonunda ışıklar söndü. Şef İbrahim Yazıcı, viyolonsel ağırlıklı Oda orkestrası, 70 kişilik Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu, solistler Zuhal Olcay, soprano Burcu Uyar, çocuk solist Kıvanç Tire ve piyanonun başında Fazıl Say yerlerini aldı. Fotoğrafçıların fotoğraf çekmeleri için, sanatçıların sahnede dimdik kıpırdaman durdukları birkaç saniye, yalnız bana değil, tüm izleyicilere de hiç bitmeyen bir saygı duruşu izlenimi verdi.

Ve oratoryo... Nasıl başladı biliyor musunuz? Sahnenin en önündeki bir metronomun vuruşlarıyla başladı. Tam 37 vuruş! 37 Can geldi yüreğimize yerleşti. (Metronom zamanların düzenlenmesini sağlar oysa Madımak otelinde zaman durmuştu!)

İlk notalar , Aşık Veysel'in Sivas'ını çağrıştırırken , "Dalmış kendi kendime" başlıklı ilk bölümde Metin Altıok anlatılıyordu. Arkadaki perdeden Şairin dizelerini okuyabiliyor, kendi çizdiği desenleri, fotoğraflarını görüyorduk. "Düşerim" şiiriyle müzik "patlıyor", "Yıkıcılar Geldiler" şiirinde , Zuhal Olcay'ın söylediği şiir ve şarkıda , daktilo sesleri müziğin yerini alıyordu. "Rüzgar"da Kıvanç Tire'nin kırılgan çocuk sesi, bizi şairin çocukluğuna götürüyor , "Yalnızlık"ta ise koloratur soprano Burcu Uyar'ın olağanüstü sesi bir çığlığa dönüşüp rüzgarlara (koroya) karışıyordu.

İkinci bölüm "Bingöl soneleri"nde , şairin Bingöl'de yazdığı şiirler yorumlanıyordu. İçimizdeki çığlığı ve isyanı büyüten o mükemmel koroydu. "Ben buraya bebe hakkı için geldimdi / ben kimdim unuttum, bebeler kimdi" bölümü yaşamım boyunca beni terk etmeyecek anlardı. İçimdeki hüzün isyana dönüşüyordu!

Üçüncü bölüm ölüme ilişkindi.

Güvercin Çırpınışı

Şef İbrahim Yazıcı, Fazıl'ın bestesini ve orkestra seçimini öyle güzel anlatmış ki program kitapçığında, buraya almadan edemiyorum:

"Bu kez dışa dönük 'Nazım'da olduğu gibi dev bir orkestra yerine, içe kapanık küçük bir çalgı topluluğu kullanmış bestecimiz. Çoğu koyu renklerle , ama isyan anlarında en trajik , insan sesi dokusunda çığlıklar işittiren beş viyolonsel; şiirlerin derinliğini müzikteki armonik derinlikle vermeyi üstlenen bir kontrbas; içten fışkıran çığlıkları, bizim de içimizde sakladığımız feryatları yansıtan trompetler ve bir trombon; hüzünlü ses rengiyle kavalı anımsatan alto flüt; çocuk saflığı ve berraklığıyla bir flütün yanı sıra 'güvercin çırpınışını" canlandırarak eserde sürekli biçimde huzursuzluğu yansıtan bir piccolo flüt... Ve yerine göre rüzgara, yerine göre yürek atışlarını dile getiren iki vurmalı çalgılar sanatçısı..."

O "güvercin çırpınışı, "leit motif"olarak tekrarlandıkça çırpınan yüreklerimizdi.
Son bölüm ölüm üzerineydi. Üç solistin birbiriyle kucaklaşan sesleri , koronun dinmeyen rüzgarı, viyolonsellerin feryatları, piyanonun sonsuz gerilimi ve vurmalı çalgıların kalp atışları duracaktı...

Eser, sahnenin önündeki metronomun 37 vuruşuyla sona erdi.

Ve o anda Açıkhava tiyatrosu toptan ayağa kalktı. Alkışlar dinmek bilmiyordu.

Fazıl Say, bu çok zor, çok yoğun , çok etkileyici eserle bir kez daha kendini aşmıştı.

Yine Yasaklar

Daha önce söylemedim , keyfinizi kaçırmamak için. Daha konser başlamadan önce o lanet olası haber yayılmıştı ağızdan ağıza. Son bölümde perdeye yansıması tasarlanan birkaç dakikalık ateş, yangın, duman görüntüleri son anda yasaklanmıştı. Oysa şiir,müzik, teatral ve görsel öğeler bir bütün oluşturuyordu.

Kim mi yasaklamıştı? Sağlıklı bir bilgi alamadım. Kültür ve Turizm Bakanı deniyordu. Başbakan özellikle İstanbul Kültür ve Sanat Vakfından rica etti deniyordu. Eserde görev alan Kültür Bakanlığına bağlı koroydu ve koroya ancak o görüntüler çıkarılırsa izin verilmişti...

Anlamadığım çok şey var: Yani o görüntüleri yasaklamakla Sivas katliamı olmamış mı sayılacak? Unutulacak mı? Canileri affetmenin yolu mu hazırlanıyor? Daha önceki akşam Madımak yangını çeşitli televizyon kanallarında gösterilmedi mi?

Fazıl Say'ın eseri, bence değerinden hiçbir şey yitirmedi bu yasakla! Değerini yitiren sanata ve sanatçıya bu saygısızlığı yapanlar!

Perdedeki ateş ve dumanı yasaklamak kolay. Önemli olan yaşamda, insanların düşüncelerinden dolayı yakılmasını yasaklamak!

"Metin Altıok'un son dizeleri hala kulağımda: "Bir yarım umuttur elimizde kalan, / Göğüslemek için karanlık yarınları."

Başta Fazıl Say olmak üzere,emeği geçen tüm sanatçıları kutluyorum. Ve karanlık yarınları göğüslemek için verdikleri güç için de teşekkür ediyorum.


05 Temmuz 2003

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.