“Babıali Şenliği”nde koca bir “AH!”
03 Ekim 2010 - Zeynep Oral -
Sultanahmet Parkı’ndaki anfi - tiyatrodayız. Sahnenin üzerindeki masaya beş kişi dizilmişiz. Tam ortada paneli yönetecek olan Nail Abi, yani Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Basın Senatosu başkanı Nail Güreli; onun iki yanında Şükran Soner ve ben; bizim iki yanımızda mesleğin iki duayeni, ustası: Hıfzı Topuz ve Oktay Verel...
TGC’nin düzenlediği “3. Babıali Şenliği”ndeyiz.
Konumuz , bizim meslek , gazetecilik! Dinleyicimiz çok.
Dünle bugün arasında gidip geliyoruz. Kah anıların sıcaklığına, o dayanışma, dostluk günlerine dalıp özlem gideriyoruz, kah geleceğe yönelik dersler çıkarıyoruz, Eleştiri oklarını saplıyoruz...
Masadaki beşimiz de “yoğurtlu” günlerden kalmayız... Yani, ciğerlerimiz, kurşundan, mürekkep tozundan zarar görmesin diye her gün yoğurt verilirdi bizlere. Yasa böyleydi... O yoğurdun kokusu tadı hala damağımdadır...
O günler, makinelere değil, insana yatırım yapıldığı günler...
Anılarla birlikte sendikal haklar, davul zurnalı grevler gelip geçiyor masadan. Bedii Faik’in davul zurna sesine sinir olup “verin imzalayayım şu toplusözleşmeyi” tümcesi geçiyor... Emeğin en yüce erdem sayıldığı günler yerleşiyor masaya.
Şimdiki gençler inanmakta güçlük çekebilir ama öyleydi: Gazetecilikte de en yüce erdem emekti. Herhangi bir alanda ünlü olmak yetmez; gazeteci, işin önüne geçmezdi...
Ustalar ve birikimler yerleştikçe masaya, bugüne yönelik eleştiri mızrakları daha da bileniyor.
Gözlerim karşımdaki koca “3.Babıali Şenliği” afişinde, gönlüm Babıali’yi arıyor... İçimde koca bir “Ah!”
Tüm gazeteler 90’lı yıllarda terk etti Babıali’yi. İkitelli’ye, “Plaza”lara Melih Aşık’ın deyişiyle “Yozgat 2000’e” taşındılar... Sonra yayınevleri, dağıtımcılar, basın yayım kurumları gitti...
Hani nerede Babıali ?
Medyadaki tekelleşme... Medyanın ticari faaliyetlerle haşır neşir olması...
Çıkar ilişkileri girdi mi işin içine nasıl uzak dursun ki iktidardan; nasıl teslim olmasın ki siyasi iktidarın gücüne ve isteklerine? Öyleyse, haydi bakalım gelsin oto- sansür!
Aksi halde, muhalefet eden basın kuruluşuna iktidar baskısı uygulanır! Öyleyse, gelsin yandaş gazetecilik... Gelsin hükümeti eleştiren gazetecileri kovmalar...İçimde o “Ah!” büyüyor.
Gözlerim karşımdaki koca “3.Babıali Şenliği” afişinde, gönlüm Babıali’yi arıyor...
Türkiye’de şu anda cezaevlerinde 60 kadar gazeteci ve basın çalışanı tutuklu yargılanıyor.
Tutukluluk CEZA’ya dönüşmüş durumda ... Mustafa Balbay 578 gündür içerde... Sizce Balbay’a içeride daktilo, bilgisayar verilmemesi neden olabilir?
Düşünün NEDEN? Tek yanıtı var sorunun: CEZA olsun diye!
Tutuklu yargılamalar dışında halen gazetecilerle ilgili 700’DEN FAZLA ( yazıyla yedi yüzden fazla) ceza ve tazminat davası mahkemelerde görülüyor. Hepsi yazdıkları ya da söyledikleri yani ifadeleri nedeniyle yargılanıyorlar...
Hem Türk Ceza Kanunu, hem Terörle Mücadele Kanunu, dünyanın hiçbir yerinde olmayan, gazetecilerin ifade özgürlüklerini sınırlayan, müthiş baskı uygulayan maddelerle dolu.
“Gizliliği ihlal” ya da “Yargıyı etkileme” ile ilgili yasalarla dilediğiniz gazeteciyi içeri attırabilirsiniz!
Tüm ulusal ve uluslararası raporlar bu baskıya dikkati çekiyor. Duyan var mı?
İçimdeki “Ah”, isyana dönüşüyor!
BİR ÖZÜR :
Cuma günkü “Adsız Oyun” yazımın sonunda Başar Sabuncu’nun adı, Bahar Sabuncu diye çıkmış. Anlaşılan sahnelediği o muhteşem “Bahar Noktası” oyununun gücü, yüreğimden parmaklarıma, parmaklarımdan bilgisayar klavyesine geçti ve Başar, Bahar oldu... Hem sanatçıdan hem okurlardan özür diler, hepinize nice Bahar günleri dilerim.
Cumhuriyet - 3 Ekim 2010
Paylaş
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Zeynep Oral
Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı.
Arama Yapın
Kategoriler
EdebiyatTiyatro
Plastik Sanatlar
Kadın Olmak
Memleket Hali
Müzik
Sinema
Çevre
Tüm Kategoriler