Menü

“Adsız Oyun” …


01 Ekim 2010 - Zeynep Oral -

Beklan Algan için Araştırmanın sonu yoktu: Tepebaşı Deneme Sahnesi’nde bir örnek:

“Adsız Oyun” ...

Beklan Algan için önceki gün Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda yapılan törende Tepebaşı Deneme Sahnesi sık sık konu edildi... Bütün söylenenler aldı beni o günlere götürdü. 1974 -75 Yıllarına...

Milli Koalisyon dönemi... CHP ile Milli Selamet partisi iktidarda. Ecevit Başbakan. Muhsin Ertuğrul, “çocuklarıyla” birlikte İstanbul Şehir Tiyatrolarının başına dönmüş... Muhsin Hoca birbiri peşi sıra “devrimci” tiyatro anlayışını uygulamaya çalışıyor... Gecekondu bölgelerinde çevre tiyatroları kuruyor, kadroyu genişletiyor, “Stadyumda tiyatro” olanaklarını araştırıyor, “Bölge Tiyatroları Kanunu” peşinde koşuyor... İşte nihayet Beklan Algan’ın içinde büyüttüğü düşü gerçekleştirme fırsatı... Bir Deneme Sahnesi kurmak...

Tepebaşı’ndaki yüz yılık muhteşem tiyatro binası, içinin barok görkemi, dışının klasik albenisiye bir mücevherden farksız Dram Tiyatrosu yakılmış, bir harabeden farksızdır ve şimdilik tiyatronun marangozhanesidir... (Törende, videodan izledik : Beklan Algan o yapının halini muhteşem bir ironiyle anlatıyordu!)

Çalışma Sürecinde Gelişme

Deneme Sahnesi, acaba marongazhanede olabilir miydi? Üstelik , çalışır durumda ! Yani bir yandan orada tiyatronun dekorları üretiliyor bir yandan orası tiyatro atölyesi ve labarotuarı olacak ve de bir oyun çıkarılacak!

Beklan Algan nasıl bir oyun gerçekleştirmek istediğini biliyordu. Toplumun ve bireyin geçirdiği evreleri içeren ; “tarih tekerrürden ibarettir”e direnen ; bir başkaldırı ounu gerçekleştirmek ve bunun NASIL’ını ortaya koymak istiyordu... Yılların birikimiyle ön hazırlıklar yapmış, çeşitli yazarlarla ön çalışmalar yapmış ancak dilediği metne ulaşamamış, proje bir yana konmuştu...

İşte Muhsin Hoca’nın girişimlerini destekleyen, tiyatro eleştirmeni ben, devreye böylece girdim. Metni ben yazacaktım.

İstenen şuydu: Farklı tiyatro öğretilerine, disiplinlerine, yöntemlerine açık, tüm ekibin katkılarıyla süren, mekanla ilişkiden güç alan, yaşamın dinamik ve değişken bir yansıması! Hatta seyirciyi de yaratıcı güç olarak işe katacaktık! (Daha sonra öyle bir iş Robert Wison ile de katıldım.)

Çalışmaya başladık. Bu, bir yandan metnin yazılması, bir yandan da her provayı izleyip, gidişata göre anında değişiklikleri yapmak demekti.

Kağıt üzerinde attığım her adım (yazdığım her tümce) , Beklan’ın önderliğinde yalnız oyuncular değil, provayı izleyen çeşitli kesimlerden insanların ( yazarlar, düşünürler, farklı meslek sahipleri vb) ile tartışılıyordu. Ayıklamalar, eklemeler, imbikten geçirmeler, damıtmalar... Çalışırken oyun gelişiyordu.

Bu arada mekanda çalışma koşullarını oluşturmak için Ayla Algan’ın öncülüğünde verilen savaşı anlatmama sayfalar yetmez...(Isıtıcı, tabure, zincir bulma maceraları...)

Prometeus’tan Deniz Gezmiş’e

Oyunumuzda ne ya da kimler mi var?

Kurulu düzene, sömürü düzenine, egemen güçlerin iktidar , güç, çıkar düzenine baş kaldıran “HAYIIIR” diyen herkesi koyduk oyuna... Ateşi çalan prometeus’dan, zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan Spartacus’den başlayıp, Sokrates, Luther, Galileo, Dimitrov’a uzanan ve en sonunda da üç "adsız kahramanımız" vardı. Üç fidan... Yani Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan... Yani direnenler ve yok edilenler.

Oyunumuzda silah yarışında Egemen güçler vardı... (Oyuncular hep belli bir yükseltide) ...

Onlara sürekli hizmet eden emekçiler vardı. (Onlar iki büklüm, marangozhanenin makinelerinde oyun boyunca çalışıyorlardı) Böyle bir dünya’ya çocuk dourmak ya da doğurmamak arasında gidip gelen Birey’i temsil eden Kadın (Betül Arın)... Bireylerin iç dünyasını yansıtan Sevgililer (Leyla Altın ve Avni Yalcın)

Direnenleri, yargılayan 3 Hakım ( Fehmi Yaşar, Deniz Uyguner, Osman Görgen) .“Hayır” diyenleri savunan avukat (Hikmet Körmükçü) , mübaşir (Salih Sarıkaya) (Tanrım inşallah bu isimleri doğru anımsıyorumdur!)

Oyun alnında 60 kişi! 30’u Şehir Tiyatrolu 30’u amatörlerden Beklan’în seçtkleri!

Çok genç yitirdiğimiz sanatçı Peyman muhteşem mask ve kostümler yaptı. Çevre düzeni Kemal Alben’in. Müzikler Şanar Yurdatapan...

Ve yasaklar

“Adsız Oyun”, 1975 İstanbul Müzik Festivaline davet edildi. (O zaman Tiyatro Festivali yok henüz) Afişler asıldı, biletler satıldı...

Sonra bir gün... Açılışa bir hafta kala, Festival yöneticisi Sevgili Aydın Gün beni çağırdı. Bir sorun vardı... Tehdit alıyorlardı... Oyundan Dimitrov ve sonrasını –Deniz Gezmiş’leri) çıkarmazsam savcılığa gideceklerdi...

Çıkaramam dedim. Bu oyun yalnız benim değildi Beklan Algan , Muhsin Hoca, Şehir tiyatrosu ve tüm emek verenlerindi... Beklan ve Hoca’yla görüştüm. O imcecik sesiyle her heceyi vurgulayark Hoca olayı noktaladı.

“Oyundan tek kelime çıkmayacak. Ama festivalden çıkacağız!”

Adsız Oyun” festival dışı 22Haziran -6 Temmuz arasında her gece tıklım tıklım oynandı. oyunu ya tabureleri paylaşarak ya ayakta izleyenler öğle saatlerinden kuyruğa giriyorlardı. Kimi tiyatrocu dostlar oyunla çok alay ettiler, kimi eleştirmenler göklere çıkardılar. Semli Andak’tan Özdemir Nutku’ya üzerine dünya kadar eleştiri yazıldı . Festivalden çıkarılması üzerine hiç unutmam Ali Sirmen müthiş yazılar yazdı, polemikler oldu... (Araştırma yapmak isteyenlere tüm belgeleri veririm)

İşte Beklan Algan’ın Tepebaşı Deneme Sahnesinin açılış öyküsü. Sonra Ani İpekkaya’lı muhteşem “Cesaret Ana ve Çocukları” , Metin Deniz’in muhteşem katkısı , Erol Keskin ve Agah Hün’lü “Marat /Sade” ; sonra Başar Sabuncu’nun şaheseri, Can Yücel’in “Bahar Noktası“ ...

İşte böyle.

Cumhuriyet - 1 Ekim 2010

Paylaş

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Zeynep Oral

Gazeteci , yazar, feminist, İnsan Hakları savunucusu, Barış eylemcisi, STK (Sivil Toplum Kuruluşları) bağımlısı; çok sesli, çok renkli yaşam tutkunu… Halen Cumhuriyet Gazetesi yazarı ve PEN Türkiye Yazarlar Derneği Başkanı. 

Devamı

Sosyal Medya

 
© 2021 Tüm hakları saklıdır.